Kur’ân’ın gençleşmesi, zamanın ihtiyarlaşmasına bağlı. Yaşadığımız asrın başına kadar Kur’ân’ın âyetleri küllî manalarla insanların fehimlerine hitap edip açılmıştır.
Bu asrın başından beri ise Kur’ân’ın küllî manaları cüz’îyatta da görülerek açılmıştır. Hatta cüz’î manaları küllî manalara işaret etmiş, içine almış ve küllî olarak ifade etmiştir.
Cüz’îyattan küllîye gidilen ve anlaşılarak, anlatılan manalar; Kur’ân’ın mu’cizeliğini imanlı, inançlı, meraklı ve safi zihinlere açılarak görünmüştür. Anlaşılmış ve anlatılmıştır.
“Kur’ân’ın küllî, cümlelerinde göründüğü gibi, cüzleri de, Kur’ân’ın küllîne âyinedir…” (İşaratü’l-İ’caz) “Herbir âyetin müteaddit mânâları vardır. Hem her bir mânâ küllîdir, her asırda efradı bulunur…” (Asa-yı Musa)
Kur’ân’ın yeminli ve ahidli ifadeleri kasamet-i Kur’âniye belâgat açısından zahiren acziyet gibi görülse ve mütalâa edilmeye çalışılsa da, kesinlikle bu yanlıştır ve doğru olmaz… Kur’ân’ın bu dehşetli, ikazları, munisane ve şefkatkârane uyarmaları ancak beşerin gafletinden ve sefahatinden ortaya çıkmış olan küfrünün engellenmesi, yapılmaması ve isteyerek talip olunmaması yönlerinden sadece parmakla dokunmuş ve okşayışlarla bir mükemmel ve muazzam uyarılar zinciridir. Gaflet uykusuna düşenlere ve küfre kendilerini kaptıranlara bir şefkat eli uzatılmıştır… Bin beş yüz sene gerilerden şu manaları sarihan, aşikâre ve zimmen, gizli olarak beşeriye, bütün insanlığa âyetlerinin tefsirinde ifade etmektedir. “Elhasıl: madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibariyle sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzun zelzele ve ihtizazatından ve kâinatın kıyamet hengamında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor. Ve nasıl ki hurdebini bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar…” (Lem’alar)
“İ’lem ey mağrur, mütekebbir, mütemerrid nefis! Sen öyle bir za’fiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyütüldükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür…” (Mesnevî-i Nuriye)
Kur’ân’ın âyetlerini; bu şekilde muhteşem bir belâgat ve cezaletle bizlere ifadelerini dinlemeliyiz, anlamalıyız ve yerine getirmeye çalışmalıyız. Zamanımıza bakan vecheleriyle bizleri imanî Nurlarla aydınlatan, ikna eden zamanımızın tefsiri Risale-i Nurlar’a kulak vermeliyiz, okuyup anlamaya çalışmalıyız ki, Kur’ân’ın âyetlerinin bizlere ikazlarının gereğini yapmaya, yerine getirmeye çalışmalıyız.
Künfeyekûn emr-i İlâhiyisiyle muhatabiyetlik ve muvazene noktalarından zerreyle kâinatı bir tutan Rabbimizin cüz’iyatta külliyi; külliyatta cüz’îyi bizlere nasıl anlattığını görlim ve O’nun büyüklüğünü derk edelim.