Gözünü açar açmaz bebeğin gördüğü ilk melektir, ‘anne’. Baba ile anne, biri himayetin, diğeri şefkatin, çocuk için, ayakta durma dinamikleridir. Onların maddî ve manevî varlıkları son nefeslerine kadar vazgeçilmezdir.
Şefkat gibi çok yüksek bir duyguyla bezenmiş olan anne, bebek için, yerini başka bir kavramın karşılayamayacağı özel bir donanımdır. Bu duygu yüklemesi çocukla birlikte gelir. Cennetin, ayaklarının altına serildiği, İlâhî referanslı başka bir kavram var mıdır?
Düzelmenin de, bozulmanın da başladığı noktadır ‘aile’. Anne ise, ortamın güçlü faktörü ve çocukların maddî ve manevî yetişmesinde nasihatleriyle çocuğun iki dünyasını derinden etkileyen ilk muallimdir.
Ailede şikâyetçi olunan çoğu şeyin altında rolleri örselenmiş anneler vardır. O rol, fıtrî temeller üzerinde güçlendirilmedikçe de düzelme zordur. Annenin, annelik rolünü ve fıtrî vazifelerini sağlıklı yapabilmesi için de eşinin desteğine ihtiyacı vardır. Çok yönlü ağır yükün altında ezilen annenin, çocuğuna ayıracak zamanı kalmadığında eğitim zayiatı başlamış demektir.
İnançlı anne baba, bebeğin fıtratında olan itaatin uyanmasını sağlar. Bebek ilk ibadet talimlerini anne karnında yapar. Namazdaki eğilip kalkmalar, okunan sûreler, yapılan duâlar doğrudan çocuk dünyasına etki eder ve itaat eden bir ruh oluşur. Ya da tam tersi, ekmeden bir şey beklemek, olmaz.
Çocukluk yıllarımda, hiçbir ezber çalışması yapmadan, annemin namaz kılarken seslice okuduğu ‘Adiyat Sûresi’ni’, sadece dinleyerek ezberlediğimi hatırlarım. Bir anne sağlıklı şekilde inanç taşıyor ve kulluğun gereği olan ibadetlerini yapıyorsa, -çok özel bir durum yoksa- bu ailede yetişecek çocuk asi ruhlu olmaz. Sağlam bir inanç temeliyle yetişir. Olsa da, o da ayrı bir imtihandır.
Tabi anne ne kadar mükemmel olursa olsun, baba rolünü taşıyamaz. Onun için de ailede ebeveyne düşen en nemli görev; beyefendi hanımefendinin, hanımefendi de beyefendinin konumunu güçlendirmesidir. İki kahramanın bulunduğu ortamda üçüncü şahıslar da kahraman olarak yetişir. Biri diğerinin rolünü güçlendiren eşler, çocuklarına dengeli insan olmayı mükâfat olarak, miras bırakmış olurlar. Tesanüt, dayanışma ruhu önce ailede başlar.