"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Müsilaj”dan mesajlar

Şemseddin ÇAKIR
25 Haziran 2021, Cuma
Müsilaj: Hem yeni bir alâmet, hem yeni bir kavram, hem yeni bir musîbet! İnsan merak ediyor bu günahkâr milletin başına daha neler gelecek diye? Çünkü kul azmayınca belâ gelmez.

Cenab-ı Allah (cc) hulâsaten “Bilâkis yalnız Allah’a yalvarırsınız o da, (Kaldırılması için) kendine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz”, “Önceki ümmetlere de, elçiler gönderildiği, boyun eğsinler diye de, darlık ve hastalıklara uğratıldıkları”, “Hiç olmazsa onlara bu şekilde azabımız gelince boyun eğselerdi!” “Kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman da, birdenbire ansızın onları yakaladık ve onlar bütün ümitlerini kaybettiler” buyurulmaktadır. (Enam Sûresi: 41, 42, 43 ve 44) 

Bunlar gibi bu günkü hali pür melâlimizi hulâsa eden İlâhî ikaz ve uyarı âyetleri pek çoktur. Bizler mü’minler olarak biliyoruz ki, sebepler âleminde müsebbipler, sebepler ve müsebbepler vardır. Bu meselede müsebbip insanlar, yani müsilajın sebebi olan kirliliği hazırlamışlar. Sebep kirlilik, müsebbep; yani sonuç “müsilaj”dır.

O halde öncelikle bilimcilere göre müsilajın ne olduğunu anlayalım, sonra müsebbip olan insanları ikaza çalışalım. Yani bizim burada bir sebepte boğulup da müsebbibi görmememiz yanlış olur. Yani itikad ve izahlarımızı bu denge üzerine oturtmamız gerekiyor. Müsebbep yani sonuç olan müsilajın bize çok diyecekleri var. İşte o mesajları paylaşmaya çalışıyorum.

Adına ister yabancı bir kelime olarak “müsilaj” isterseniz, ister Türkçe olarak “salya” ne derseniz deyin uzun bir süreden beri özellikle Marmara Denizi’nde bir “afet” yaşanıyor. Söz gelimi bu afet denizin derinliklerindeki canlı hayatını tehdit ediyor. Deniz ürünlerinin üretimini aksatıyor. Balıkçılığa darbe vuruyor, turizm sektörüne zarar veriyor. Yani netice olarak milletimizi ilgilendiren bir afettir. 

Uzmanların yorumlarına göre bu afete yol açan bir çok faktör var. 

Meselâ: Su atıklarının denize karışması, çeşitli ölçeklerdeki dere, çay gibi su akıntılarının hiçbir tasfiyeye tabi tutulmadan denize dökülmeleri. Sudaki sirkülasyon hızının düşüklüğü, giderek düşen çözünmüş oksijen miktarının ötrafikasyon seviyesini yükselterek ekolojik dengeyi bozması… bunlardan bazılarıdır.

Yine Ege ve Marmara’da görülen bu afetle ilgili olarak mahallinde yapılan araştırmalarda bu iki denizin adeta bir “çöplüğe” dönüşmüş olduğu kaydediliyor. Meselâ Marmara Denizi’nde, özellikle İzmit Körfezi’nde yüksek seviyede civa zenginleşmesinden, keza Küçükçekmece istasyonunda da kadmiyum, bakır ve çinko açısından riskli bir tablonun söz konusu olduğundan yakınılıyor.

Bizim burada bu afetle ilgili olarak dikkat çekmek istediğimiz diğer bir husus, bundan geçmişte veya bugün itibariyle hangi siyasî aktörlerin doğrudan sorumlu olduğu tartışmasına girmek yerine, âcilen teknik tedbirleri almak ve uygulanmasıdır. Zira “uzmanların” görüş ve teklifleri bir bakıma dinin emirleri anlamına gelebilir. Çünkü, Cenab-ı Hak “bilmediğinizi meslek erbabına sorun” buyuruyor.

Doğru teşhis yarı yarıya tedavi ise de hasta doktor reçetesini bildiği halde uygulamazsa kendi sonunu hazırlamış olmaz mı? Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Musîbet bir cinayetin neticesi mükâfatın mukaddimesidir.” O mükâfatı elde etmek için de ibret ve tedbir almak gerekir. Bu tedbir de kişilerin keyfine göre değil, özellikle Marmara sahilleri ve benzerleri için bir yönetmelik çıkarıp, vatandaşların da âcilen eğitilerek uygulanmasıdır.

Bizim dikkat çekmek istediğimiz diğer bir husus, başka afetler gibi, bu afetin nasıl yorumlanması gerektiğine dair meselenin bir de manevî boyutudur. Bizim için burada en önemli kriterler ve ip uçları Üstad Bediüzzaman’ın İzmir ve Erzincan depremleri için olan ikazlarıdır.

Bu afet her ne kadar Marmara’da görülse de umuma ders niteliğindedir. 

Bunun için iki hususu hatırlamak gerekiyor: 

a) Kâinatın bütün parçaları gibi dünyanın da yaratılışta tertemiz olduğunu, tertemiz tutulduğunu ve insan elinin karışmadığı her yerde bu temizlik ve tutum kusursuzca devam ettiği gerçeğini dikkate almak, 

b) İnsanın kendi hayatı veya çevresinde meydana gelen musîbet ya da afetleri “İlâhî ikaz”, işaret ve günahlara kefaret gibi, kaderî açıdan tahlil etmek gerektiğini göz önünde bulundurmak.

İlk hususla ilgili olarak Risale-i Nur’da İsm-i Azam olarak da, bilinen “Kuddüs” isminin tecellisi bağlamında muhteşem bir açıklama yapıldığını biliyoruz. Her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz, sözü edilen isminin tecellisi olarak âlemi tertemiz kılıyor ve kirlenmesine izin vermiyor. Söz gelimi yer küremizi yağmurlarla yıkıyor, elektrik süpürgesi gibi rüzgârlarla temizliyor. Hayvanî atıkları Bediüzzaman’ın “akilüllahm” dediği leş yiyicilerle tasfiye ediyor… Kısaca hem temizliyor hem de temiz tutuyor.

Peki buradan nereye gelmemiz lâzım? Şuraya: Dünyadaki bazı istisna-i olaylar, işte tam da “İlâhî tasarrufu, İlâhî düzeni” ve İlâhî tanzifi” fark etmemize yol açıyor, daha doğrusu yol açması gerekiyor.

Müsilaj üzerinden konuşmak gerekirse, müsilaj diyor ki; “Ey denizleri, dağları, ve havayı görenler, denizlerden faydalananlar! Denizlerin diğer bütün özellikleriyle birlikte onların ‘temiz’ yaratıldığını, tertemiz tutulduğunu görünüz! Bunun farkında olunuz!” Eğer Yaratıcının “Kuddüs” isminin tecellisi olmasaydı, denizler kirden, çöpten ve leşten geçilmezdi. “Rabbimiz temizdir, temizi sever” bakın düşünün ve ibret alın. Denizlerdeki “İlâhî tanzifi” görerek denizlerin damlaları sayısınca ona tesbih ve hamdde bulunun.

İkinci hususa gelince, Risale-i Nur’da işaret edildiği üzere, belâ ve musîbetlerin pek çok veçhesi vardır. Bir kısmı ihtar-ı İlâhidir, bir kısmı ikaz-ı İlâhidir, bir kısmı irşad-ı İlâhidir, bir kısmı keffaretüzzünuptur, bir kısmı derecelerin yükselmesine vesiledir, bir kısmı da, meşiet-i İlâhiyeyi gösteren bürhanlardır… vs.

Bir âyet-i kerîmede, “Başınıza gelen her musîbet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah bir çoğunu da, bağışlar” buyurulmaktadır. (Şûrâ 4/30). 

Bütün bunları dikkate aldığımızda müsilajın söylediklerini anlar gibi oluyoruz ve şöyle tercüme edebiliriz:

“Ey Allah’ın müstesna bir sanatı olan tabiatı hoyratça kullanan asiler! Bütün âlem, dünya, dünyadaki okyanuslar, denizler ve denizdeki balıklar… Hepsi Allah-ı tesbih etmektedir. Onları kirletmeye ve vazifelerini aksatmaya ne hakkınız var? İrade sahibi varlıklar olarak size düşen; âlemi bu anlayış içinde görerek onların hamd ve tesbihlerine iştirak etmeniz, bunun gereği olarak da dağa, denize, kuşa ve mevcudata fıtrat kanununa göre şefkatle yaklaşmanız ve muamele etmeniz değil midir? Oysa çoğunuz bunun şuurundan uzaksınız. İçiniz kirli, dışınız kirli ve kirli ellerle bizleri de kirletmeyiniz diye bütün mevcudat insan oğlunu Allah’a şekva ve onun şerrinden Allah’a sığınıyor. Size uyarı olarak hiddetimizi izhar ediyoruz aklınızı başınıza alınız…” diye lisan-ı halleriyle feryad ediyorlar. Hatta bu gibi afat dönemlerinde hayvanatın insandan uzaklaşarak kendine göre yerlere sığındıkları da, ibretli kesin tesbitlerdendir. Demek insandan daha zalim ve cahili yok. (Ahzap Sûresi 72)

Gerçekten müsilaj böyle mi söylüyor? Bunları ve ağırlarını söylediğinden şüphe yok.

Demek musîbetlerin de birer dili vardır. Mü’min iman kulağı ile dinler, akl-ı selim ile anlar ve kalbi basiretiyle de, tasdik eder ve iradesiyle de, ittiba eder vesselâm.

Ne dersiniz müsilajın mesajı anlaşıldı mı?

Okunma Sayısı: 2235
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Aysuna

    25.6.2021 15:00:36

    Lohusalı kadından tut,beli bükük ihtiyarlara kadar yüz binlerce insana insana zulmedildi,hapsedildi,bütün dünya sadece seyretti.Bazı Nur grupları da bu zulme destek verdi.Maalesef hiçbir musibet tesir etmedi,Mevla görelim neyler!!!

  • Ali

    25.6.2021 14:24:28

    Hud Suresi, 113. Ayet: “Bir de sakın zulmedenlere (zalimlere) meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.." 1- "Asıl musibet dine gelen musibettir" Bu zamanda Risalei Nur hizmetine; hile riya güç şöhret vb ile set çekmek, çekenlere engel olup karşı çıkmamakta; dini musibet sayılır. Risalei Nur' un iman hizmeti engellenirse; bela ve musibetlerin geldiği görülür. 2013/ 14ten beri; tüm bunlar olurken; dünyevi siyasi kaygı ve uyuşma içinde olup, Nur' a gölge düşüp şüphe ve hile bulaşırken susanların bu salyada en etkin pay sahibi değil mi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı