KIYAMET ASLINDA KAHIR TECELLİSİDİR
Meryem Kışlakçı: “Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için mü’minlerin ruhları bir parça evvel kabzedilir. Kıyamet kâfirlerin başına patlar.’ Ne manaya geliyor?”
1-Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Kıyamet mü’minlerin başına kopmaz. Allah kıyametin kopacağına yakın bir zamanda, bir rüzgâr gönderir. O rüzgârın dalgalanmasıyla, imanı olan hiçbir mü’min kalmaz, ruhunu teslim eder. Allah onlara rahmet eylesin.”1
Bediüzzaman Hazretleri bu hadisi yazdığınız şekilde tevil ediyor.2
2- Bu rivayette Allah’ın rahmetinin izini, yüzünü, gözünü ve tebessümünü görüyoruz ve Allah’a şükrediyoruz. Kıyamet kopması aslında kahır tecellisidir. Kahhar-ı Zülcelâl’in kâinatta hayatı bitiren böylesine bir kahır tecellisinde bile, mü’minlere merhametiyle muamele etmesi göz yaşartıcı bir sevinç ve şükür sebebidir.
3- Şu ahir zamanda inşallah imanımızı muhafaza edelim ki, kıyamet gibi bir kahır tecellisinde bile Rabbimizin rahmetle muamele buyurduğu kulları arasına girelim. Risale-i Nur’u çok okuyalım ki, imanımızı muhafaza etmekle beraber, inşallah arttıralım ve inşallah taklitten tahkike çıkaralım. Ve inşallah kıyamet de kopsa bize hiçbir şey endişe vermesin.
4- Hani Yunus kırk yıl dergâhta hizmet ettikten sonra bir gün, benden derviş olmaz diyerek dergâhtan kaçmış ya. Sonra pişman olup dergâha geri dönmüş ve şeyhinin eşiğine baş koymuş. Sabahleyin şeyhi eşikten geçerken ayağı dokununca “Bu kim?” diye sormuş. Ona: “Yunus!” demişler. Şeyhi de: “Bizim Yunus mu?” demiş. Yunus bu sözü gözden düşmediğine hüccet saymış, kalkıp şeyhinin eteğini öpmüş ve dergâha tekrar hizmet etmeye başlamış.
Temsilde hata olmaz derler. Ne kadar asi de olsalar mü’minlerin ruhlarını kıyametin dehşetini görmeden biraz evvel Allah’ın kabzetmesini ben böyle bir rahmet tebessümüne benzetiyorum. Rabbim “benim kullarım!” diyor ve rahmet ediyor.
KONUŞAN HAKİKATIN SESİDİR
5- Bediüzzaman bu tevili, şu hadis için yapmıştır: “Ahir zamanda Allah Allah diyecek kalmaz.”3
Bu hadisin ilk yorumunu Bediüzzaman 1900’lü yılların başında şöyle yapıyor:
“Allah, Allah, Allah” deyip zikreden tekyeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde ismullah yerine başka isim konulacak” demektir.”4
1900’lü yılların başında Allah Allah diye zikreden tekyeler ve zikirhaneler açıktı, medreseler açıktı. Ezan ve kamet yerinde ismullah vardı. İsmullah yerine “Tanrı” adı konmamıştı.
Dolayısıyla bu bilgiler o gün için erken bilgilerdir. Henüz vaki olmamış bilgilerdir. Otuz kırk yıl sonra meydana gelecek bilgilerin Bediüzzaman’ın ağzından o gün için dökülüvermesi, bu bilgilerin sünûhat ve ilham olduğunun göstergesidir. Evet, her ilhama güvenilmez denebilir. Ama Bediüzzaman’a gelen ilhamlar hakikatin sesi olarak gelmiştir. Bediüzzaman’da konuşan yalnız hakikattir. Sadece bir misalimiz bu meseledir.
6- Kıyametin kâfirin başında kopacağı meselesi insanı hem titretiyor, hem serinletiyor. O tek güç olduğu vehmiyle masum Müslümanları yakıp yıkan, ezip öldüren kâfirler yok mu? Daha Cehenneme varmadan bu gazap onlara yeter diyorsunuz.
Ama yine de duâ etmeden geçmeyelim:
Allah mü’minleri kâfirlerin şerrinden ve şirretliğinden korusun! Âmin.
SECDEDE BAŞPARMAKLAR
İzmir’den Levent Çiçek: “Secdede ayakları yerden kesmenin hükmü ve namaza zararı nedir?”
Secdede ayakları yerden kesmemek, yani en azından ayakların başparmaklarının yere bitişik olması secdenin tadil-i erkânındandır. Namazda tadil-i erkân vaciptir.
Eğer secdede ayakların başparmakları yerden kesilir ve geriye doğru (secdenin ters istikametine doğru) uzanırsa vacip terk edilmiş olacağından, namazın sonunda sehiv secdesi gerekir.
Sehiv secdesi sehven unutulursa namaz fasit olmaz, yani bozulmaz. Ancak unutulmayıp yapılırsa namazın noksanını tamamlar.
Allah kabul etsin. Âmin.
GÜNÜN DUÂSI
Allah’ım! Kıyametin dehşetinden, korkusundan, belâsından Sana sığınıyoruz. Bizi, sevdiklerimizi ve bütün mü’minleri muhafaza eyle!
İmanımızı muhafaza eyle! Salih amelimizi muhafaza eyle! Âmin.
Dipnotlar:
1- Şerhüs-Sünne 15/90, Müsned-ül Firdevs 5/88, El-Metalibül Aliye hadis no: 4582. 2- Şuâlar, s. 922. 3- Müslim, 1:131, 4:2268; Tirmizî, Fiten: 35; Müsned, 3:107, 201, 259; 4- Şuâlar, s. 921.