Dünden devam ediyoruz:
PERDE VE TENTENE
Risale-i Nur’da kuantum dünyası da dâhil, bu içinde yaşadığımız âlemin perde ötesi ile ilgili çok farklı cephelerden keşifler ve müşahedeler mevcuttur. Bu keşifler hem gerçeği yansıtmakta, hem de bizim Kâinat Hâlık’ı ile doğrudan ve etkin biçimde iletişim kurmamıza ve duâlarımızın kabulüne vesile olmaktadır.
Mektubat’ta, “Âlem-i şehadet, avalimü’l-guyub üstünde tenteneli bir perdedir.”1 Sözler’de, “Şu âlem-i maddiyat ve şehadet ise, âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmiş tenteneli bir perdedir.” 2 keza, Lemaat’ta,“Vücud âlem-i cismanide münhasır değil. Vücudun hasra gelmez muhtelif envaını, münhasır olmaz, sıkışmaz şu şehadet âleminde. Âlem-i cismanî bir tenteneli perde gibi, şu’le-feşan gaybî avalim üzerinde.” 3 İfadeleri bu âlem ötesindeki âlemlerden haber veriyor.
Varlık, gördüğümüz bu âlemden ibaret değildir ve bu âleme sıkışmaz.
Âlem-i şehadet, bu içinde yaşadığımız kütlesi bulunan âlemdir. Bu âlemin kütlesi atomlardan oluşuyor. Atomların alt parçacıklarının daha alt kütlesiz parçacıklarından meydana gelen kuantum dünyası ise bu şehadet âlemi perdesinin tentenesi olsa gerektir. Bu âlem, tentenesi olan kuantum dünyası ile birlikte gayb âlemleri üzerinde serilmiş bir perdedir. Gayb âlemleri melekût âleminden ve misal âleminden başlayıp ruhlar âleminden devamla yükselip giden diğer âlemlerdir.
ÂLEMİN İKİ CİHETİ
Bediüzzaman âlemin iki cihetinden bahseder. Bunlar biri mülk, diğeri melekût cihetidir. 4 Mülk ciheti bizim bulunduğumuz taraftır. Bu cihette madde kütlelidir. Zıtlıklar ve sebepler Kudret-i İlâhiyenin tasarrufuna perdedir.
İkinci cihet ise melekût cihetidir. Âlemin melekût ciheti, Fizikçilerin kuantum diye adlandırdığı, Bediüzzaman’ın esir maddesi dediği cihet olmalıdır. Çünkü esir maddesi kâinatı kuşatıp geçen, Arş’a kadar uzanan, Arş’ın üzerinde kurulu bulunduğu, neredeyse sınırsız bir alanda etkin bulunan kütlesiz bir cevherdir. Nitekim Bediüzzaman, “Allah’ın Arş’ı su üzerindedir.” 5 Âyetinde su’dan maksadın esir maddesi olduğunu söylüyor. 6
Bediüzzaman’ın melekût tanımı ile Fizikçilerin kuantum tanımı neredeyse örtüşüyor. Bediüzzaman eşyanın melekûtiyet cihetinin özelliklerini şöyle tanımlıyor:
“Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusatın renkleri, müzahrefatları, ona karışmaz. O cihet, vasıtasız kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, ma’luliyet giremez. Eğribüğrüsü yoktur. Maniler müdahale edemezler. Zerre, şemse kardeş olur.” 7
Yani parlak, temiz, eşyanın renklerinden, niteliklerinden uzak, maddenin ve atomun özelliklerinin geçerli olmadığı, mülk cihetindeki bütün atomların aynı kütlesiz parçacıklara dönüştüğü, sebeplerin ulaşamadığı, zincirleme sebep-sonuç ilişkisinin bulunmadığı, bütün zerrelerin birbirine eşit olduğu teklik âlemi. CERN’de, yerin 100 metre altında bulunan Büyük Hadron Çarpıştırıcısındaki deneylerin sonucunda benzer tanımlar yapılmaktadır. Manadan-Enerjiden Maddeye geçiş veya tersi olan durum, ‘KÜN!’ emrinin tecelligâhı gibidir.
Bu âlem aracısız, sebepsiz ve doğrudan Cenab-ı Allah’ın kudretine boyun eğmiştir.
HAKKA BAKAN CİHET
Mesnevî-i Nuriye’de geçen, “Evet, her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakk’a bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi altında Hakk’a cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.” 8 cümlesine göre halka bakan cihet, üzerinde yaşadığımız kütleli şahadet âlemi ise, Hakk’a bakan cihet bu kütlenin atomunun alt parçacıklarının alt parçacıklarından oluşan esir dünyası olsa gerektir. Ki bu da, Fizik ilminin kuantum dünyasına denk düşüyor.
Allah’ın Arş’ı esir maddesi üzerinde bulunduğuna göre, esir maddesi doğrudan Hakk’ı görüyor, Hakk’ın arşı gibidir. Halkı gören âlem ise, kütleli madde olan şehadet âlemidir.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 552. 2- Sözler, s. 576. 3- Sözler, s. 782. 4- Bakınız: Mesnevî-i Nuriye, s. 106; Sözler, s. 327, 595; İşaratu’l-İ’caz, s. 92; Mektubat, s. 552. 5- Hud Sûresi: 7. 6- İşaratü’l-İ’caz, s. 278. 7- Sözler, s. 596. 8- Mesnevî-i Nuriye, s. 64.