13 Mart 2013, Çarşamba
Ülkemizden Ürdün Kralı 2. Abdullah ve eşi Rania geldi geçti.. O günlerde gündem oldukça yoğun olduğundan bu ziyaret ile ilgili gelişmeleri köşemizde değerlendiremedik. Şimdi fırsatını bulmuşken bu hususta birkaç söz söylemek lâzım…
Öncelikle söylemek gerekir ki Türk basınının zamana ve zemine göre değişken bir tutumda olması oldukça hayret vericidir. Zira dünya üzerinde dönen olaylar ve olayların baş aktörü kişiler hakkındaki tutumumuz genellikle resmî görüşle paralel olarak değişiyor. İstisnaları bir kenara koyacak olursak, ne yazık ki ülkemizde medya mensuplarının ilkesel bir duruş sergilediği nadiren görülür.
Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın Türkiye ziyaretinde de benzeri bir durumla karşılaştık. Kanlı Arap Baharı’nın ve bölgeyi sarsan kaosun tam ortasından bir Kral kalkmış geliyor ve biz ise sadece bu ziyaretin magazin boyutuyla ilgiliyiz. Her halde bu tavır en büyük bir maraz ve hastalığın işaretidir…
Daha önce Beşşar Esad’ın hanımıyla Türkiye ziyaretlerindeki tabloları şimdi 2. Abdullah’ın eşiyle yapmış olduğu ziyarette de görmek mümkün. Aynı manşetler, aynı haberler…
Halbuki gelen Kral, bugünlerde sözde demokrasi mücadelesi sebebiyle cayır cayır yanan Suriye’nin yanı başında anti demokratik bir biçimde yani monarşik olarak ülkesini on yıllardır yöneten Kraldır… Adı üstünde kraldır ve ülkesini demir yumrukla yönetmektedir. Üstelik politikaları tamamen ABD ve İsrail eksenli olup, Batı dünyası ile sarmaş dolaş bir şekilde Ürdün toprakları üzerinde sefasını sürmektedir.
Bunu daha iyi anlayabilmek için Kral 2. Abdullah’ı daha yakından tanımak gerekir. Öncelikle bu Haşimi hanedanı kimdir, bunu hatırlamak lâzım… Kral 2. Abdullah’ın mensubu olduğu ailenin en meşhuru Arapların Osmanlı’ya baş kaldırmasındaki birinci aktör olan Mekke Şerifi Hüseyin’dir… Hani tarihte “şu meşhur İngiliz ajanı Arabistanlı Lawrence ile bir olup, Osmanlı’ya direnişi başlatan ve Orta Doğu’daki Osmanlı hakimiyetinin bitmesine yol açan ve İngiliz oyunuyla kendini Hicaz Kralı ilân ettiği” (1916-1924) yazılan Meşhur Şerif Hüseyin… Her ne kadar o dönemde Arapların Osmanlı’dan kopuşu, Araplar üzerinde uygulanan İttihad ve Terakki politikaları neticesinde hızlandığı tarihçiler tarafından belirtilse ve sonradan bu hanedanın pişmanlığı bilinse de, netice itibariyle bunun baş aktörlerinden biridir Şerif Hüseyin..
Şerif Hüseyin’in oğlu 1. Abdullah ise, Ürdün’ün birinci kralıdır (1946-1951). Ondan sonra sadece iki seneliğine Ürdün Kralı olan Kral Talal (1951-1952) gelir. Talal şizofreni teşhisiyle İstanbul Ortaköy’de tedavi altına alınınca yerine oğlu 1. Hüseyin geçti… Talal daha sonra 1972’de İstanbul’da bir kalp krizi sonucu ölecektir. 1. Hüseyin ise şimdiki kral 2. Abdullah’ın babasıdır ve 1999 yılında ölene değin Ürdün Krallığı yapmıştır (1952-1999)… Türkiye’yi ziyaret eden 2. Abdullah ise 1999’dan bu yana Ürdün Kralı olarak görevine devam ediyor…
Gördüğünüz gibi tarihimizle oldukça alâkalı bir hanedanın mensubu olan 2. Abdullah’ın Anıtkabir ziyaretinde ağlaması magazin gündemine bomba gibi düşmüştü…
Kimse tam olarak sebebini kestiremedi, konu ile ilgili birçok yorum yapıldı.
Ancak bilinen bir gerçek vardı ki, 2. Abdullah’ın babasının dedesi olan 1. Abdullah yıllar önce 1937 yılında ölümünden bir sene önce Mustafa Kemal ile Ankara’da görüşmüştü.
Gerçekte var olmayan ve İngiliz desisesiyle tesis edilmiş bir Krallığın başına geçen bu hanedan mensupları ilk günden bu yana bu oyuna aldanmış ve Orta Doğu’nun bağrında İsrail devletinin bir sigortası hükmünde varlığını korumuştur.
Tarih bütün spekülasyonları ve bilinmezleriyle orada duruyor. Ancak bizim için bugün daha belirleyici ve önemlidir.
2006 yılında Ürdün’e ve akabinde Kudüs’e yapmış olduğumuz ziyaretlerde Ürdün’deki yönetimin baskıcı ve anti demokratik uygulamalarına şahit olmuş idik. Ürdün halkıyla yaptığımız röportajlarda daha Arap baharının esamesi okunmazken, buralarda yaşayan halkların demokrasi ve özgürlüğe olan hasretlerinden bahsetmiştik. Hatta İsrail ile Ürdün arasında Şeria Nehri üzerindeki geçiş noktasında (adını İngiliz komutan Allenby’den) alan köprü ve sınır kapısında Ürdün istihbaratı ile Mossad’ın ortaklaşa sorgulamasına maruz kalmış ve sınır kapılarında 10 saatten fazla bekletilmiştik.
Bütün bunları düşününce 2. Abdullah’ın gözyaşları daha bir anlam kazanıyor belki de… Babasının dedesini mi hatırladı, yoksa dedesinin dedesinin hataları yüzünden mi gözyaşı döktü bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, bu rejim Orta Doğu’daki anti demokratik ve baskıcı rejimlerden biridir ve bunu söylemek gerekmektedir.
Yarın öbür gün resmî politikamız Ürdün aleyhine dönerse, bugünlerde birilerinin Suriye meselesinde düşmüş olduğu garip duruma düşmek istemeyiz…
İşin magazin boyutunda her haberde dile getirilen bir hususa da açıklık getirmek lâzım… Ürdün Kralı’nın karşılama töreninde Türk askerlerini Türkçe selâmladığı söylenmiş ve “Merhaba Asker” dediği anlar tekrar tekrar televizyonlarda verilmişti… Halbuki “Merhaba” da “Asker” de Arapça kelimelerdir… Bilginize…
Okunma Sayısı: 3168
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.