Başta Adalet Bakanı Yılmaz Tunç olmak üzere iktidar adına birileri ısrarla “yeni anayasa”dan söz edip duruyor. Maziye bakınca bu talebin iyiniyetli olmadığını düşünenlere hak vermemek mümkün değil. İyiniyetli olanlara yardımcı olmak ise vazifemiz.
İşte bir teklif de bizden:
Neslin maddi ve manevi sağlığının devlet eliyle ve hukuk kuralları yardımıyla korunması her zamanın ama bilhassa bu çağın en önemli meselesi.
Bunun için ön şart ise her çocuğa ana babasını bilme hakkının tanınması.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 7/1. maddesi şöyle:
“Çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilecek ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana-babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olacaktır.”
Bu milletlerarası sözleşme UNICEF’in de takibi ve koruması altında.
Maddedeki “mümkün olduğu ölçüde” deyimi sadece “onlar tarafından bakılmayı” değil, “ana babayı bilme”yi de kapsıyor.
Yolu açık: Zina ve fuhuş kapılarını kapatmak. Evliliği teşvik etmek. Aileyi desteklemek.
Nitekim Anayasa Mahkemesi eski üyesi Prof. Dr. Sacid Adalı başkanlığındaki bir akademik heyet tarafından 2011 senesinde kaleme alınan ve talep üzerine Ekim 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olan “Turgut Özal Üniversitesi Anayasa Taslağı” adlı çalışmanın konuyla ilgili 9. maddesi şöyleydi:
“Madde 9 - Aile ve Neslin Korunması
(1) Aile ve evlilik kurumu ile annelik ve babalık hakları devletin özel ihtimamı ve himayesi altındadır.
(2) Devlet, insan neslinin sağlıklı devamı, çocukların ve gençlerin dengeli gelişimi ve maddi ve manevi varlıklarının korunması için gerekli tedbirleri alır.
(3) Her çocuğun anne ve babasını bilme ve ebeveynin de çocuklarla ilişkisini sürdürme hakkı vardır.
(4) Küçüklerin bakım ve eğitimi anne ve babanın hakkı ve ödevidir. Devlet bu hak ve ödevin gereği gibi yerine getirilip getirilmediğini denetlemekle görevlidir.”
Yani bizim de dahil olduğumuz o heyet bu hakka “mümkün olduğu ölçüde” gibi muğlak bir kayıt koymamıştı.
Yukarıdaki 3. fıkranın gerekçesi ise şöyle idi:
“Çocukların en önemli insan haklarından biri, fıtratlarının gereği olarak anne ve babaya sahip olmaktır. Bu ise gerçek (biyolojik) anne ve babanın kim olduğunu bilme hakkı ile sağlanır. Biyolojik anne ve babayı bilme isteğinin karşılanmasının çocuğu sağlıklı bir fert olarak yetiştirmenin ve topluma kazandırmanın bir ön şartı olduğu göz önüne alınmalı ve devlet bu konuda gereken tedbirleri almalıdır. Örneğin, evlatlık verilmede eğer mümkünse devlet çocuğun gerçek anne ve babasının bilgilerini titizlikle muhafaza eder. Bu çerçevede, anonim sperm bankalarının oluşmasına izin vermemelidir. Çünkü bu durumda çocuk biyolojik babasını hiçbir zaman tanıma imkânını bulamayacaktır.”
Çocuğun ana babasını bilmesinin yolu kadının (ve erkeğin) zina yapmasının engellenmesinden geçiyor.
Kadın eşine sadık kalacak ki doğuracağı çocuğa babasının kim olduğunu söyleyebilsin. Erkek de kendisine sadık bir eşle beraber olacak ki doğacak çocuk “babası belirsiz” ve “serseri mayın gibi” bir çocuk olmasın.
Bunların tedbirini almak ve müeyyidelerini belirlemek ise devletin en temel görevlerinden biri.