"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Otomatik sensörler (sansürler) çağı

Ahmet BATTAL
11 Aralık 2024, Çarşamba
Seksenler. Henüz bölünmüş yollar yok. Ankara Samsun karayolundasınız.

Seyahat ettiğiniz otobüs tam gaz gidiyor. İkinci şoför sürücünün yanında. Bir parça sohbetten sonra koltuktaki kaptan yerinden kalkıyor ve kendisini sola doğru alıyor. Ama ayağı halen de gazda ve eli direksiyonda. Yedek şoför de bu sırada eliyle direksiyonu tutuyor ve ayağını gaza yaklaştırıyor. Derken hoooop, sürücü koltuğuna oturuyor ve şoför değişiyor. Otobüs yavaşlamadı bile…

Siz yolcusunuz ve olayı görüyorsunuz. Ne yaparsınız? Tevekküle devam mı edersiniz yoksa yolun kalan kısmını “yüreği ağzında” mı gidersiniz? Ya da gözünüzü yoldan ayırmadan ve şoförü denetleyerek mi?

O zamanlarda uçaklarda otomatik pilot vardı. Sensörler de.

O zamanlarda kara taşıtlarında çok az sayıda otomatik sensör vardı. Harareti ölçer ve gösterirdi. Yakıt seviyesini ölçer ve gösterirdi vs…

Ama hiçbiri, gösterge kritik seviyeye geldiğinde dahi aracı kilitlemezdi.

Aynı yıllardan itibaren yavaş yavaş evlerimizde sensörlü lambalarımız oldu. Arabalarımız sensörlerle doldu. Araçlar neredeyse “kendisi gider” hale geldi. Sensörler durdurmuyor, düzeltiyor.

***

Geleceğe bakalım.

Yakında birileri mutlaka yazılımını yazacaktır:

Sosyal medyada ve WhatsApp gibi haberleşme uygulamalarında yazdıklarımızı muhatabına ya da muhataplarına göndermeden önce o uygulamanın otomatik sansürü (sensörü) devreye girecek ve “Bak bu cümlende suç riski var, yine de göndermek istiyor musun” diye ikaz edip teyit almadan göndermeyecektir. Zira sonuçta suç işlenirse hapse uygulama girmeyecek. Son karar yazıyı yazan iradenin. Riski göze alırsa suçlu sayılıp hapse girecek olan da o.

Ya da sosyal medya mesajlaşmalarında ve hatta WhatsApp gibi haberleşme programlarında yazıp belli bir muhataba ya da muhatap grubuna gönderdiklerimizi görüp gözetleyecek olan sensör (sansür) niteliğindeki uygulamalar “Bak, bugüne kadar oldukça nazik ve resmi üslupla yazıştığınız bu kişiye/kişilere karşı şimdi bu yazdıklarınız muhatabın kalbini kırabilir, dünyada helâllik istemeniz gerekebilir ya da sizin inandığınız ahirette vebalinizden sayılabilir, yine de göndermek istiyor musunuz” diye soracaktır. Elbette kararı yine size bırakacaktır.

Ama bu iki örnek uygulama faaliyete geçtiğinde yazıp söyleyerek hakaret etmek ya da yazıp söyleyerek kalp kırmak riski önemli ölçüde azalacaktır.

Bütün bunlara otomatik sensör (sansür) mekanizmaları diyebiliriz.

***

Bunları neden yazdık?

Sosyal medyada var olan herkesin bir tür şahsî gazetesi var. Görünen yüzü var. Ama aslolan halen de gazeteler ve internet gazeteleridir.

Gazetelerin okuyucuları ve yazarları tarafından sahiplenilmesi istisnaî bir durumdur. Ama fevkalade kıymetlidir.

Bir gazetenin sahiplenici okuyucusu ve sahiplenici yazarı “bu gazete benim” der. “Biz filanca gazete yazarları …” diye yazıya ya da söze girer. Bu güzeldir.

Ama hiçbir sahiplenici okuyucusu ya da yazarı, “Bu gazete sadece benim” demez. Dememesi gerektiğini bilir.

“Bu gazete sadece benim, ben ne dersem o olur, uygun görmediğim yazıyı yayınlatmam” diyen kişi “gazete patronu”dur. O tür gazeteler “patron gazetesi”dir. Bahsimizden hariçtir. Onlarda da sensör (sansür) vardır ama tek devrelidir. Meşveretli değildir.

Buna karşılık okuyucusu ve yazarı tarafından sahiplenilen gazeteler ve bu kapsamda âdeta “bir numara” olan Yeni Asya’nın da bir sensör sistemi vardır ve olmalıdır. Buna birileri sansür de dese o bir sensördür.

Önemli olan, kullanılanın, yayıncılıkta ve editörlükte “fotoğraf dışı mavi” veya “yeniden üretilemeyen mavi” denilen ve maviyi ve kırmızıyı içeren “blue pencil” (mavi kalem) nevinden bir kalem olmasıdır.

“Yazdığıma dokundurmam” diyen bir yazar, bu tür gazetelerde, ancak, uzmanlığı sebebiyle yazan bir “uzman yazar”dır ve dolayısıyla bir “misafir kalem”dir.

Diğer bütün sahiplenici yazarlar bir ortak aklı ortaya koyar.

Ortak aklı bulmak için harekete geçen veya geçirilen her sensör kıymetlidir. Çağ bu çağdır.

Okunma Sayısı: 1703
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Fırat

    12.12.2024 13:25:51

    Ahmet Hocam, kusura bakmazsanız ilk defa lastikli bir yazınızı okuduğumu hatırlıyorum diyeceğim. Sadece şu kadarını diyeyim, sensörde problem varsa veya sensörlerin hassasiyetleri manipule edilmişse ne olacak? Cesur birinin korku damarı sürekli tahrik edilmişse tepkileri alışıldık tepkiler mi olur? Bu kişinin sensörleri her zamanki gibi mi uyarı verir?

  • Cafer

    12.12.2024 02:09:19

    Edebi, dini, ahlaki, Nur dairesi düzeltmelere kimse birsey demez, dememeli... bu yıllardır da yapılıyordu. Sorun olmuyor veya münferit sorunlar oluyordu. Mesela bir yazarımız aynen yayınlamadınız diye bir müddet yazılarına ara verdi. Demokratik etki tepki ve çözüldü gitti. Şimdi gündeme geliş sebebi ile bunu karıştırmak tam bir cerbezedir. Kazım abi icin İlanlarda xyz yeni asya okuyucuları yazamamak/yazdırılmamak, yazılarda adı ve genel yayın yönetmeni yazdırmaya çok dikkat etmek, bu uğraşı sensör ile açıklamaya çalışmak cerbezeden de öte bir şey, ne desem bilemedim ki....

  • Nahit Topaloğlu

    11.12.2024 18:55:51

    İ. Uçar kardeşim, Muhatabı ismen ifşâ uygun olmaz. Çok çok da hak ediyor ama olmaz. Şu kadarını söyleyeyim: "Kardeşim..." diye hitab ettiğim uyarı cümlelerine "Senin kardeşliğini..." diye sinli kaflı cevaplarla karşılık veren bir yazar müsveddesi maalesef. Onun küfürlerine mukabil "müsvedde" vasfı iltifat kalır. Daha taze bir misal olarak dün kendisini "engellemek" zorunda kalan bir kardeşimize ağız dolusu kusmuş. Bana ulaştı o kardeşimiz. Mezkür müsveddenin memleketini sordu. "Gidip ağzını burnunu dümdüz edeceğim" dedi. Kendisini zor teskin ettim.

  • İ.UÇAR

    11.12.2024 16:53:33

    "... yazar müsveddesi ..." Ağır bir ifade olmuş . Bu hitabın muhatabı kimdir bilmiyorum. Kıymetli ve kıdemli meslektaşım Nahit Hocam.

  • Ömer

    11.12.2024 15:25:04

    Bu yazı biraz magenta olmuş hocam, fotoğraf dilinde.sensörün hassasiyetini ve kontrol mesafesini kim ayarlıyor.???Bunu sizleri takip eden okuyucuya bırakmak en iyisi. Uzman mı; misafir mi? Biz verelim bu kararı.

  • Ahmet Said

    11.12.2024 13:59:42

    Sansür/sensör benzetmeniz gayet yerinde olmuş. Mesela ben bir yazar olsam, itimat ettiğim birileri de beni ikaz etse, yazını düzelt dese veya şu kısımlar uygun değil dese, ben bu sözlerden ve tavsiyelerden iftihar ederim. "Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir." Çünkü bazen de belki nefsi veya tarafgirlik hissi ile yazıyor olabilirim. Alacağım ders: "Zira senin gibi niyeti halis olmayan bir adam, nasihatı bazen damara dokundurur, aksülamel yapar."

  • Yahya

    11.12.2024 13:11:21

    Allahın gördüğünü unutmayın yeter.

  • cafer

    11.12.2024 10:39:58

    minareyi çalan kılıfını hazırlar mı desem veya Zügürt tesellisi mi ya da "benim babam da hacı" savunması...

  • Ali Seyfi

    11.12.2024 09:01:26

    Gazetemiz siyaset yapmasın, Risale-i Nur hizmeti yapsın.

  • Nahit Topaloğlu

    11.12.2024 08:43:50

    "Yazdığıma dokundurtmam" diyen, hatâları hatırlatıldığında da "Yanlış yapmışım, internet sayfasında olsun düzelttireyim" demek yerine ağzını bozan yazar müsveddelerine kâr edecek bir "sensör" de var mı acaba Battal kardeşim? Kalemine sağlık. Fî emânillah!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı