“Bunu da cidden söylüyorum: Eğer, meşveret Şeriattan bir parmak müfarakat ederse, eski hâl yüz arşın ayrılmıştır.
…
Fakat ‘Zaruretler haramları mübah kılar.’ kaide-i şer’iyesince bazen haram bildiğimiz şey, ilca-i zaruretle vacib olur.
…
Şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikane Meşrûtiyeti Şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvazenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.” (Münazarat)
Meşveret: Meşrutiyet, demokrasi.
Eski hal: İstibdat, antidemokratik yönetim.
“Zaruretler haramı mübah kılar”: Demokratik sistemde İslâm’a uymayan bazı hususların uygulanması.
Demokrasinin Şeriattan bir parmak sapmasına karşılık; istibdat, yani antidemokratik bir sistemin, Şeriattan ve İslamdan 100 arşın, yani 3500 parmak saptığını anlatmaktadır.
Şeriatı isteyenler iki kısımdır: Birinci kısımda, zarureti nazara alarak muvazene ile meşrutiyeti -demokrasiyi- müdakkikane Şeriata tatbik etmek isteyenler bulunmaktadır.
İşte Üstad bu gruptadır.
Ve bu durum, Üstad Hazretlerinin, diğer İslam âlimlerinden farklı olarak, demokrasiyi İslam’la bağdaştıran bir içtihadıdır. Bu demokrasi nasıl bir demokrasi olmalıdır? Avrupa Birliği standartlarında bir demokrasidir. Daha ötesi, İslâm’ın esaslarıyla terbiye olmuş bir demokrasidir.
Klaus Gunter, Üstadın eserlerini okumadığı için, özellikle Münazarat’taki konuları incelemediği için ve Üstadın Münazarat’ta nasıl bir rejim istediğini incelemediği için bu kişi İslâm’ın istibdada müsait olduğunu zannetmektedir. Çünkü Üstadın dışında bir çok İslam âlimi maalesef böyle düşünmektedirler. Üstad zaten bir çok Avrupalı’nın İslâm hakkında böyle bir düşünceye sahip olmasından dolayı üzüntü duymaktadır. Bu nedenle, istibdadın her türlüsüne nerede görsem tokat vuracağım demektedir.
Diğer grup ise muvazenesiz ve zahirperest olarak Şeriatı isteyen gruptur. İslâmiyetin ruhunda bulunan demokrasiyi, adaleti, hukuku ve hürriyeti idrak edememiş olan şekilperest, zahirperest gruptur. Bunlar siyasal İslamcılardır.
Ve dini siyasete alet eden bu gruptur ve bu davranışları gökteki güneşi yerdeki cam parçalarına alet etmeye benzemektedir ve İslâmiyete karşı büyük bir cinayet işlemişlerdir.
Üstad bu grubu zahirperestlikle, muvazenesizlikle ve İslâmiyet’e karşı büyük bir cinayet işlemekle tavsif etmektedir. Ve bu grubun yolunun çıkılmaz bir yol olduğunu belirtmektedir.
Ama dört mezhep imamlarının ve bu mezheplere destek olmuş olan milyonlarca dâhî imamın oluşturduğu hükümlerin, demokrasi içerisinde ve milletin rızasıyla ve parlamentonun rızasıyla yürürlüğe konulması halinde, milletin hukukî konuda tüm çağdaş ihtiyaçlarını karşılayabilecek hükümleri ve formatı hâvî olduğunu vurgulamaktadır.
Başka ülkelerden ahkâm dilenmenin yanlış olacağını da belirtmektedir. Yani sonuç olarak Üstad Hazretlerinin içtihadı; İslamın demokrasi ve adalet ve hürriyet kısmının, muamelat ve ukubat hükümlerinden daha önceliğe alınması şeklindedir. Muamelat ve ukubat hükümlerinin uygulanmasının ise Avrupa Birliği tarzında oluşturulan demokrasi ile teşekkül eden parlamentonun rızâsına dayanmasını ve halkın rızâsına dayanmasını istemektedir.
“Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler…” ayet-i kerimesinin ise “tasdik etmeyenler” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir.