“Devletin tanıtma siyasetinin ve tanıtma ile ilgili alanlarda hükümetçe uygulanacak stratejilerin tesbitine yardımcı olmak... Hükümet faaliyetlerinin ve yapılan hizmetlerin iç ve dış kamuoyuna etkin biçimde yansıtılmasına ve bunların kamuoyu üzerindeki etkisinin belirlenmesine ait hizmetleri yapmak...”

Şimdi CİB tarafından yürütülen bu görevler için iki sene önce şu yorumu yapmıştık:

“Belli ki, bu görevlerin, bütün gazeteciler için geçerli olduğunu düşünen bir yaklaşım söz konusu. Buna göre, gazeteciler devletin ve hükümetin propaganda memurları. 

“95 yıl önce cumhuriyet adı altında kurulan tek parti rejimi yola çıkarken muhalif basını tasfiye ederek, diğerlerine rejimin propagandistliği misyonunu yüklemişti. Şimdi bunun yeni versiyonu mu devrede?

“Çizilen şablona uymayıp devlet siyasetine ve hükümet faaliyetlerine eleştirel yaklaşan basın mensupları bu yüzden mi dışlanıyor ve ‘millî güvenlik’ gibi hukukî tanımı olmayan ve temelsiz ‘gerekçe’lerle keyfî ve ayrımcı uygulamalara muhatap oluyorlar?

“Gri pasaport ve basın kartı dağıtımındaki keyfîlikler, böyle bir antidemokratik yaklaşımın pratiğe yansıyan dışa vurumları.

“Ama böyle birşeyin, düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün vazgeçilmez ve olmazsa olmaz bir esas teşkil ettiği demokratik hukuk devletinde kesinlikle yeri yok. Gazeteciler, devletin memuru ve hükümetin propagandisti değiller, olamazlar.” (18.11.18)

İletişim Başkanlığı bünyesinde yeni kurulan Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Daire Başkanlığı, bu yaklaşımın daha ileri bir adımı.

Erbakan’ın başbakanlığı döneminde MGK bünyesinde kurulan ve o zaman gerek manşetlerimiz, gerek yazılarımızla üzerine gittiğimiz Kriz Merkezine benzer bir yapılanma.

Veya yine MGK bünyesinde var olup andıç, fişleme, propaganda gibi faaliyetlere imza atan, Mustafa Yeneroğlu’nun “2005’te AB sürecinde kaldırılmıştı, tekrar hortlatılıyor” ve Fehmi Koru’nun “TİB’in yeni adıysa Özel Harp Dairesi farklı isimle devrede demektir” dediği Toplumsal İletişim Başkanlığı gibi bir birim.

Yeni sistemle tamgaz eskiye dönüş...