Birçok ebeveyn çeşitlerinden biri ‘Çocuklarına aşırı ilgi duyan ebeveyn’ veya ‘Baskıcı ve otoriter ebeveyn’lerdir.
Bunlar bir bakıma katı kurallara sahip olduklarından bu ailedeki çocuklar görünüşte kibar olmalarına rağmen çekingen davranışlarda bulundukları gibi itaatkârlardır. Fakat başkalarının etkisinde kalabilirler. Bazıları da utangaç ve çoğunlukla da içlerine kapanık olabilirler. Özellikle ergenlik döneminde evden ve okuldan kaçma eğilimi gösterebilirler.
Bazı ebeveynler ise, ‘koruyucu’ rollerindedirler. Koruyucu rol aslında gerekli bir özelliktir. Ama bu tür anne babalar, bu rollerini gereğinden fazla yapıp çocukların üzerine adeta titriyorlarsa, bunun sonucu mecburî olarak çocukların uymaları gereken çok sayıda kural koyarlar, sürekli olarak çocuğun başına kötü bir şey gelecek korkusuyla yaşarlar. Aşırı koruma tavırları sebebiyle bu tür anne-babalar çocuğun kendini gerçekleştirme fırsatını elinden alırlar.
Özellikle tahsilli ve çok sosyal bir ortamda yetişmiş ebeveynler çocuklarının her hareketine kendileri karar verirler. İstatistiklere göre bir çocuk ergenlik yaşına gelinceye kadar ortalama 148.000 defa anne babasının, “yapma; elleme, dokunma” gibi sözlerini duyuyormuş.
Böyle olunca da çocukta büyüyünce “yapamama”, “edememe” özellikleri gelişiyor ve özgüvenini yitiriyormuş.
Bir uzman, “Ebeveynin mükemmeliyetçi yaklaşımları, çocuk ve gençlerde depresyon, kaygı bozuklukları, alkol ve madde kullanım bozuklukları, yalan söyleme davranışı, yeme bozuklukları, umursamazlık, boşluk hissi, kendine güvenmeme ve kendini suçlama, kendini kesme davranışı ve intihar gibi sorunlara yol açabiliyor” demektedir.
Diğer ebeveyn türü de (özellikle annelerde görülen) şefkatli olmak, çocuklarını çok sevmek. Bunun şöyle bir mahzur olabilmekte. Meselâ;
“O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviye’de tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.” (24. Lem’a)