Kaçmak, karşı çıkmak, uzak kalmak mümkün değil. Yok saymak durumu değiştirmiyor. ‘Bizden geçti’ desek de; gençlerimiz yeni başlıyor. Öyleyse; ‘Korkma, karşıla!’ düsturu gereği yüzleşmemiz lâzım.

*** 

Bilgi çağının yaklaşmakta olduğunu erken bir dönemde anlayan Bediüzzaman bir asır önceden haber veriyor: 

“Elbette nev-i beşer ahir vakitte ulum ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ilmin eline geçecektir.” 

O’na göre bilginin esas amacı, sadece eğlenmek, maddî güç elde ederek dünyayı feth etmek değildir. Maksat; meşrû çerçevede yüksek teknoloji ile birlikte Allah (cc)’ı tanımak, sevmek ve ibadettir.

Peygamberler dinî yönden önder olduğu gibi, ilmî yönden de önderdir. 

Mu’cizeler ilmin sınırlarını çizer. 

İnsanlığa, o mu’cizelerin benzerlerinin yapılmasının mümkün olduğunu, hatta insanların onlara benzer teknolojileri geliştirmelerinin gerekli olduğunu anlatır.

Bu ikazlara kulak veren kazanır, dinlemeyen kaybeder.

*** 

Metaverse sektörüne inanılmaz yatırımlar yapan temsilcilerinin birçoğu, yakın gelecekte giyilebilir, artırılmış gerçeklik cihazlarının tıpkı akıllı telefonlar gibi sürekli kullanılan ürünlere dönüşeceğini düşünüyor. 

Şu an için kulağa bilim kurgu gibi gelse de; internetin geleceği olarak tanımlanabilir.

Kullanıcıların sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik teknolojilerini (sanal gerçeklik gözlüğü, akıllı bileklik vs.) kullanarak; 3 boyutlu şekilde yer alabileceği bu sanal kâinatın, iş toplantılarından eğlenceye, eğitimden modaya çeşitli amaçlarla kullanılması hedefleniyor. 

*** 

Hayal gücü ve âlem-i misal ilk insandan beri var. Hikmet mü’minin yitik malıdır. Gördüğü yerde alır, dünyasına ve ahiretine faydalı şekilde kullanır. 

Salgın döneminde, dünyanın her yerinden katılımın mümkün olduğu toplantıları,  çevrimiçi Nur derslerini hatırlayalım.

Müslümanlar tembellik edip, yeterli ilmî çalışmalar yapmıyor. İlim adamlarının keşfinden sonra Kur’ân’a yöneldiklerinde ise; bunun ‘zaten var olduğunu’ görüyorlar. Maalesef gündem oluşturan değil, gündem takipçisi oluyoruz.

*** 

“Muhakkikîn-i sofiyenin (meseleleri delilleriyle araştırıp bilen tasavvuf erbabı kimselerin), Kaf Dağı ile ilgili tasvirlerine dair bir soruya Bediüzzaman şöyle cevap veriyor: 

“Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelangâhıdır (gezip dolaşılan yer). Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’rezgâh-ı acaibe (acayip ve garipliklerin teşhir edildiği yeri) temaşa ediyorlar. “Kaf” ise; o âlemde onların tarif ettikleri gibi mütemessildir.” (Muhakemat-64) 

Üstad bunları 1911 yılında söylüyor.  Bu ve benzeri ifadelerden hareketle bizler çalışıp keşfedebilseydik; bu sanal âlemin adı metaverse değil; belki “Kaf Dağı” veya ‘âlem-i misal’ olacaktı! Daha faydalı muhtevalar üretebilecektik.

Çünkü Cenab-ı Hakk’ın “birbirinden eşeff ve eltaf, (daha şeffaf ve daha lâtif, daha hoş) kudretin çok âyineleri vardır; sudan havaya, havadan esîre, esîrden âlem-i misale, âlem-i misalden âlem-i ervaha, hattâ zamana, fikre tenevvü’ ediyor. (Hutbe-i Şamiye- 114) 

***  

Evet; değişime ve teknolojiye direnmek imkânsız ve manasız. İnsan sanal âlemde de, gerçek âlemde de; her an imtihan oluyor. Evet; imtihan şiddetli ve dehşetli.

Girmediğimiz sınavdan, çözmediğimiz /çözemediğimiz sorulardan puan almamız mümkün değil! 

Bizim korkmadan, ürkmeden, gecikmeden, fayda ve zararlarını gözeterek, akıllı ve gayretli bir şekilde; ilim ve tekniğe yönelmemiz lâzım.  

İman hakikatlerini muhtaç gönüllere ulaştırmak için, insanlığın hayrına nasıl kullanabiliriz diye birlikte düşünelim. 

Bu dünyaya ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül etmek için geldiğimizi unutmadan.