Geçenlerde yağmur duası yapıldı tüm camilerde.
Elbette umumi bir kuraklık olması neticesinde umumi dua edilmesi çok isabetli bir karar. Hem de Diyanet’in talimatıyla. Hoca efendiler özellikle bunu vurguladılar. Bu vurgulama ‘ben yağmur duası yapmayacaktım ama talimat geldiği için yapmak zorundayım’ manasını işmam eder. Bu da Allah rızasının dışına çıkarır o duayı. Yağmur duası niçin ve ne zaman yapılır? Hem hutbede hem de Cuma vaazlarında yağmur duasının izahı yapılmalı ki mahiyeti anlaşılsın. Bediüzzaman hazretlerinin hatırlatığı üzere; yağmur duası kuraklık bitmesi için değildir. Çünkü yağmursuzduk yağmur duasının vaktidir. Allah rızası için yapılır. Yoksa yağmuru yağdırmak için değildir. Yağmur yağarsa yağmur duasının vakti bitmiş olur. Tıpkı güneş batınca akşam namazının vaktinin girmesi gibi yatsı vakti girince de akşam vaktinin çıkması gibi.
Umumi bela ve musibetler umumun hatasının neticesidir Bediüzzaman’a göre. Bunun için umumen hata ve kusurlarımızdan nedamet edip tövbe etmeliyiz. Bunun için de yağmur duasından önce umumi istiğfar duası yapılmalıdır.
Bir de cemaat birbirine haklarını helal etmelidir. Cenaze namazında imam cemaate mevta için haklarınızı helal edin deyince cemaat hep bir ağızdan helal olsun dediği gibi kul hakkı dahil dünyevi ve uhrevi haklarınızı helal edin denilmesiyle gerçekleşebilir. Dua edildi fakat yağmur yağmadı, o halde duamız kabul edilmedi demek uygun olmaz.
“Üstadımız Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye dedi ki: ‘Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.’” “Muhacir Hâfız Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız, daima itimad ettiği bir hatırasına binaen Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye söyledi ki: ‘Yâsinler tılsımı açtı; yağmur gelecek.’”
“Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki, Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmed Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul Şem’î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler.” “İşte bu hadise kat’iyen delalet ediyor ki, o yağmur, hizmet-i Kur’ân’la münasebettardır. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var ki, Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı.” (Barla Lahikası, 144. Mektup)
Her il ve beldede bu usul de uygulanabilir diye düşünüyorum. İnsan aczini, zaafını ve fakrını anlayıp sadece rahmeti verenin Allah olduğunu idrak etmesiyle rahmete hak kazanabilir. Cenab-ı Hak ta dilerse ve hikmeti iktiza ederse duayı kabul eder.