"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Feminizm bir tahrip projesi mi?

Şükrü BULUT
04 Aralık 2020, Cuma
“Yalan söyledikleri zaman fitneyi ika ediyorlar. Fitneyi ika ettikleri zaman ifsat ediyorlar. Nasihat edildikleri vakit kabul etmiyorlar. Fesat yapmayın denildiği zaman, ’Biz ancak ıslaha çalışıyoruz’ diyorlar.”

Bir âyeti tefsir sadedinde Bediüzzaman’ın İşarat-ül İ’caz tefsirine aldığı şu cümleler, bu günkü konumuzda elimizden tutacaklar.

Her batılda, bir hakikat noktası olduğunu biliyoruz. Veya cehaletlerinden batılı başlarına geçirenlerin, onu hakk adına yaptıkları da bir gerçektir. Bütün sapık ve batıl mezheplerin, sapıklıklarını bir doğru temelle ilişkilendiğini de duymuşuz. Fransız İhtilâlinin önünü açtığı “köyden şehire” göç, fabrikalarda karın tokluğuna sömürülme ve sermayenin fukara üzerindeki baskıları olmasaydı, Karl Marx “çatışma teorisini” inşaa edebilir miydi? Her şeyi Yaratan, kadın ile erkeği “eş olarak” birbirini tamamlamak üzere yarattığını, imtihan için bu dünyaya gönderilen insanların buradan da sorgulanacaklarını, kadının mahiyetini, erkeğin kadına davranış biçimini eline verdiği kitabına yazdığı halde, Yaratıcı ile savaşa tutuşmuş “materyalist felsefe” eşyayı, yaratılışı ve olayları kendi kafasına göre yorumlamaya çalışıyor. Temeli “sınıf, ırk, inanç ve cinsiyet” çatışmalarına dayanacak biçimde düşüncelerini sistemleştirenlerin; ilimden, insanlıktan, barıştan, tabiattan ve adaletten ne denli uzak hareket ettiklerini, yine bilimsel çalışma ve tartışmalarla bulacağız.

1999’da Amsterdam’daki sosyalistlerin pratiğe başladıkları “Gender Mainstream” olayını bundan böyle çokça duyacağız. Türkçemize tercümesi her ne kadar zor olsa da, toplumda cinsiyeti birlemek manasında kullanacağımız bu tabiri, meşhur üniversitelerimiz, İLO, BM’nin bu safsataya alet olan organları “Toplumsal Cinsiyet” olarak tercüme etmişler. İlim, hukuk, adalet, siyaset ve kadınlar adına bu maskaralığı “bilimsel mahfillere” safsatalarla getirenlerin maksatlarını, neoliberallerin çeşitli fonlara sararak gönderdiği paralarla ortaya çıkan icraatlardan anlıyoruz. Tıpkı, sabırla ağacın meyvesini beklediğimiz gibi, bu zakkumun da (ifsad ağacının) meyvelerini insanlık gördükten sonra, mahiyetlerini öğrenmiş olacak. Almanya sosyalist sendikalarında, (IG Metal ve VERDİ gibi) Amerika hukuk ve yargı birimlerinde, Neoconların besledikleri düşünce enstitülerinde, birçok Amerikan ve Türk üniversitelerinin sosyal laboratuvarlarında hazırlanan projenin, toplumun çekirdeğinde yeni bir çatışma ile insanlığı bütün yönleriyle sonlandırmaya yürümek olduğunu zamanla herkes duyacak ve bazılarımız göreceğiz. Anadolu’da; ayının kırk türküsü de ahlat üzerinedir, sözü meşhurdur. Neolibarellerin sivil alanda ve neoconların resmî ve askerî boyutlarda kullanmak istedikleri bu projenin temelde; “sosyalistliğin eşitlik ilkesini yeni bir alanda uygulamadan” başka bir şey olmadığını peşinen belirtelim. Yaratılışta, sosyal hayatta ve yaratılanlar arasındaki genel irtibatlarda “eşitlikten“ bahsetmenin ilim ve mantıkla nasıl çatıştığını anlamak isteyenler, Bediüzzaman’ın Lem’alar eserinden 22. Lem’a’yı dikkatlice okuyabilirler. İnsanların adaleti bulmak üzere esas alınan “hukuktaki eşitliği” genelleştirmenin, Marksizmin en büyük safsatası olduğu da aşikârdır. Zira çatışmanın bir tarafında erkekler, diğer tarafında kadınlar… Ve birbirileriyle mücadele edecekler. Tıpkı aynı vücudu meydana getiren organların çatışması. Veya hücre içindeki bozulmadan dolayı, buradaki unsurların hücrenin ölümü pahasına vuruşması gibi… Netice insanı, hücrenin ölümüyle veya organların çatışmasıyla bitirmek istedikleri gibi, “feminizm” maskesi altında kadının yaratılışına, sosyal hayattaki rolüne, toplumsal varlığımızın çekirdeği aileye ve onun üzerinden temel ahlâkî prensiplere müdahale ile insanlığı bitirme hareketinin yeni ismi “Gender Mainstream” olmuş. Elektronik medyada hakkında binlerce sayfa malûmat bulunan bir konuyu burada izah etmemize gerek olmamalı. Yalnız, insaniyet, İslâmiyet, barış ve demokrasi karşıtı cereyanların “bilimsel buluşları” insanlığın aleyhinde kullanmakta olduğunu biliyorsunuz. İnsanlığın hizmetine sunularak büyük faydalar getirecek ”atom üzerindeki çalışmaların” söz konusu cereyanlarla Japonya’da felâkete dönüştürülmesi hadisesi, maalesef komünikasyon devriminde, gen teknolojisinin istismarı hususunda, NLP ile toplumu yozlaştırma projesinde ve nihayet insanlığın dertlerine derman aranılması gereken laboratuvarlarda kazara da olsa üretilen CORONA belâsına kadar, onlarca örneklerle, insaniyet karşıtı tahripkâr cereyanların icraatlarını sayabiliriz. Bunlara inanmayıp yazılan çizilene komplo teorisi diyenleri, boynu kasabın elindeki koyunlara benzetmemiz güzel olacak.

Okuyucularımız yorumlarıyla bize çok yardımcı oluyorlar. Şikâyetlerini de biliyoruz. Gel gör ki dünya küçüldü. Cep telefonlarımızdaki imkânla Amerika, Avrupa ve diğer ülkelerdeki zındıkanın taarruzları altındayız. Siyasetimiz ise, sam rüzgârına tutulmuş cılız dallarca titriyor. Yani Avrupa üflüyor, İslâm ülkelerinin kamuoyu oynuyorsa, yazdıklarımıza kulak vermeye mecbursunuz. Ahir zamanın tahripkâr cereyanlarına Kur’ân ile karşılık vermek iddiasındakilerin bundan başka çaresi yok, kanaatindeyiz. 

İnşaallah devam ettireceğimiz bu konuyu, bugünlük olarak Amerika’da feminizmi ayağa kaldıran birisinin hikâyesiyle bitirelim:

Yahudi asıllı ve Amerikan Yüksek mahkemesinin önemli bir hâkimesi, bildiğiniz üzere bir süre önce öldü. Gazeteduvar’dan Balkan Talu imzalı şahsın efsaneleştirdiği bu bayanın ismi Ruth Bader Ginsburg… Bu bayan hâkime hakkındaki ansiklopedik bilgileri merak edenler, medyaya bakabilirler. Fakat önemli olan nokta, bu kızcağızın (1933 doğumlu. 1948’den itibaren.) elinden tutarak Harvard sıralarından ta Amerikan Yüksek Mahkemesi Supreme Court üyeliğine kadar yükselten gizli güç veya projenin farkına varmaktır. Tarihteki diğer ilginç bir nokta ise, Ginsburg’un tahribat cephesini kuvvetli tutma uğruna 87 yaşına kadar bu vazifede kalması ve son nefesini makamında vermesiydi. Feminizm projesini bize, olaylarla birlikte burada çalıştırılanların mahiyetleri de gösterecektir. Bu nokta anlaşılmadan, feminizmin mahiyeti asla anlaşılmaz. Zahiren demokrat olduğu halde, Neocon-neoliberal ittifakı lehine (George Bush) Al Gore aleyhine rey verirken bile, onu hakperest lanse edenler, Ortadoğu’da vefat eden üç milyon masumun kanlarından sorumlu olmazlar mı? Uzun ismi yerine, sadece RBG harfleriyle tanımlanan bu yargıcın Yüksek Mahkeme eliyle yaptığı tahribat proje gereği Amerika ile sınırlı kalmayıp, Avrupa’da da tesirini icra ettiğini belirtmek zorundayız. Daha önceleri Amerikalı muhafazakârların gayretiyle “eşcinsellik suç“ olarak hukukta tanımlanırken, Bayan Ginsburg’un çalışmalarıyla önce suç olmaktan çıkarılacak ve sonra da “eşcinsel evliliklerin” kapısı aralanacaktı. Buna en çok sevinenler de her sene Berlin’de bir araya gelen ve neoliberallerce masrafları karşılanan dünya LBGT mensupları olacaktı. RBG’nin misyonun Amerika hukukundaki değişikliklerle insanlığın çekirdeği aile başta olmak üzere toplumu hem çatışmaya ve hem de bozmaya yöneltecek değişiklikleri yapmaktı.Ölmesi, neoliberaller için büyük bir kayıp oldu.

Okunma Sayısı: 2271
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Eddai

    6.12.2020 11:52:13

    Allah c.c. razi olsun.

  • Eddai

    6.12.2020 11:51:34

    Bizler yazilarinizdan cok istifade ediyor ve devamini bekliyoruz. Memleketimizin idarecileri ve sosyal alanda hizmet veya faaliyet gösteren kuruluslarin ve sivil toplum örgulerinin bu gercekler karsisindaki düsünce ve tepkilerinide merak ediyoruz? Ayrica Yorumcu rehanur'un sunmus oldugu teklif -mukayese yoluyla "farkindaligin farkina" varma yolunu acacagini- cözümodakli olmasi hasebiyle, kadinin fitratini bozmayi hedefleyenlerin planlarini inayet-i Rabbaniye ile akim birakacaktir umuyoruz.

  • Ertuğrul

    5.12.2020 00:14:23

    Ellerinize sağlık, üzerinde düşünülmesi gerekilen ve hassas ilerlenmesi gerekilen konular bunlar

  • rehanur

    4.12.2020 23:50:51

    2.Dışı süs içi pis kurtlu bir ağacı tedavi etmek değil, kadınlarımızın gerçekten acil ihtiyacı olan, şefkatli, emniyetli, adaletli kararları akil insanlarla alıp, mevcut sözleşmeden nazarları çevirmektir. yeni sözleşmenin ismi dahi, akla bu mukayeseyi getirmeli, 'İ.S. ndense biz, 'Kadının Gerçek Hürriyeti' Sözleşmesini destekliyoruz. ' gibi bir manayla destek kitlesinin beklentilerine cevap verilmelidir. Vazife elbetteki hükümet yetkililerimizin. Yoksa hakikaten mağdur ve fıtratının zıddına zorlanan kadın üzerinde bu kadar gizli açık ihlal ortadayken, alternatifsizlik insanları yanlışı desteklemeye itecektir. gündemin nabzını tutuyorsunuz, tebrikler.

  • rehanur

    4.12.2020 23:39:35

    1.Feminizm, İ.S ile birlikte yeniden gündeme geldi, evet, ve her revaç bulan batıl bir dane i hakikat taşır, ancak yapılması ivedilikle gerekli olan alternatif bir sözleşme ortaya koyup, İslam ülkeleri ve Müslüman halklar için tercih ettirici ve mukayese ettirici, daha insani, daha fıtri ve daha kapsayıcı çözümler ihtiva eden ve bir şuranın neticesi ortaya çıkacak bir çalışmayı acilen devreye sokmaktır.

  • Salim

    4.12.2020 22:50:54

    Bütün bunların arasında, cahillik içinde neyi savunduğunu bilmeden savunan dindarlar..Bizde de RBG' nin talebeleri ve misallerinden çoklar var demek ki, bu İslam beldesinde bunca feminist ve feminizm söylemi, eşitlik adına ezicilik ve kadını paçavralaştırma hareketine omuz veren insanlar, yayınlar var

  • Selim

    4.12.2020 22:05:24

    Feminizme karşı cepheden bakmışsınız. İçimizdeki hayranları dikkatinizi hiç çekmemiş. Çok garip.

  • irfan göçmen

    4.12.2020 21:29:33

    Kaleminize sağlık hocam.Tahripkarların ahtopot gibi kollarının her yerde olduğu ve her taraftan saldırmalarını görememiz açısından güzel bir yazı.kalemize saģlık

  • Zubeyir

    4.12.2020 20:20:59

    Allah razı olsun, kaleminize sağlık. Enfüsi dairede yaşanan imtihanların afaki alemdeki yansımalarına bilimsel olarak güzel bir projektör tutmuş yazınız. Üstadımızın “Hanelerinden çıkarma” olayını bu gibi yazılarla ortaya çıkarmak büyük hizmettir.

  • Zeliha

    4.12.2020 20:09:16

    Allah fırsat vermesin. Onlar tahrip için uğraşırlar. İman etmemişler belli ki.Ama fıtrat her zaman galip gelir. Kadın fıtratı en hassas noktamız. Toplumda o kadar tesirli ki. Elbette uyanık olacağız, hatta kahrolsun komiteler diyeceğiz. Yazının devamını bekliyoruz.

  • Demokrat Avrupa

    4.12.2020 15:41:09

    Kadınları yuvalarından çıkaran zındıka komiteleri, en zayıf bireyden başlayarak insanlık için kutsal sayılan ailenin yıkılmasını sağlayarak toplumu içten çökertme projeleri. Normal şartlarda beddua etmeyenler, bu tür zındıka komitelerine beddua etmez mi?

  • İ. Seyda

    4.12.2020 15:00:11

    “İKİ FEMİNİZM VAR”-2 Özetle gerek “feminizm” olsun gerekse “İstanbul Sözleşmesi” olsun burada dile getirilen hususları bütünüyle reddetmek veya kabul etmek doğru olmaz. Bize düşen doğruları ve yanlışları dile getirmek olmalı. Kaldı ki ülkeleri kendi normlarına göre bazı düzeltmeler ve iyileştirmeler yapabilme hakkı da var. Bunlardan biri de “cinsel yönelim” ile ilgili maddedir. En batıl fikirlerde bile hakikatin taneleri vardır. Kısaca konuya “iki Avrupa var” prensibiyle yaklaşmakta fayda var.

  • İ. Seyda

    4.12.2020 14:59:31

    “İKİ FEMİNİZM VAR”-1 Feminizm, “kadına şiddet” ve İstanbul sözleşmesi ile yeniden tartışılmaya başlandı. İstanbul Sözleşmesi’nin ana tema olarak kadına yönelik ve aile içindeki şiddeti önlemek üzere kaleme alındığını dikkate alırsak, böyle bir amaca bizim bütünüyle karşı çıkmamız doğru olmayabilir. Risale-i Nur’da “İslâmiyet, insaniyet-i kübradır” denilerek İslâmiyet’in insaniyet üzerinden tanımlandığını da dikkate almak gerekir. Bize göre, aile hayatının temelinde şefkat, rahmet ve iman vardır. Bunların olduğu yerde de şiddet olmaz. Sözleşmenin insanî yönlerini reddetmemeli ancak bazı yönleri sebebiyle de hepsini kabul edemeyiz. Zir bu İstanbul sözleşmesinde kültür ve inançlarımızı zedeleyen noktalar var. Meselâ, 37. maddede zorla yapılan evliliklerin önlenmesinden söz edilmesine insanî ve İslâmî açıdan karşı çıkamayız. Bununla birlikte 42. maddede namus kavramının hafifletilmesini de kabul edemeyiz.

  • Hüseyin

    4.12.2020 12:49:02

    İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. hepsi de avrupalı." der merhum cemil meriç. Kapitalist sistem, insanlığı fabrika ayarlarından, sosyal hayatı geleneklerinden, kadını aileden kopardı. Ailevi dokuyu tamiri olmayacak bir biçimde parçaladı.Parçalanan ailede erkeğe göre en çok zararı güçsüz ve savunmasız olan kadınlar yaşadı. Kadın cinayetleri, töre cinayetleri, kadın bedeninin metalaştırılması karşısında, kapitalist sistem kadına kurtuluş reçetesi olarak feminizm sunuldu. Komünizm nasıl işçi sınıfını bitirdiyse feminizm de kadını bitirdi...Kadının asli ve ulvi görevinden uzaklaştırılıyor olmasında kadından ziyade erkeklerin ve sektörlerin de  payı büyük..Problemler çoktur, İzm ler tuzaktır. Toplum bir bütün olarak düzelirse kadın da düzelir.

  • Niyazi N.

    4.12.2020 11:56:09

    Şer’î fıtratı, Yaratıcının herseyi olduğu gibi kadını da en güzel şekilde dizayn edip hayat tarzında da va’z ettiği en mükemmel denge ve ölçüleri tanımaması, Feminizmin bir tahrip projesi olduğunu açıkça ortaya koyuyor zaten. İnsaniyeti, mukaddes aile mefhumunu, içtimai ahlak ve barışı tahrip eden, kadını ego, nefis ve hevası üzerinden aldatarak yol almaya çalışan dessas bir proje... Bu mefhumun mucitlerinin ve dünya çapında yaymaya çalışan mihraklarının kimler olduğunu, bazan açıktan bazan da arkasına gizlendikleri perdeleri kaldırdığımızda, hangi şer ve tahrip çetelerinin olduğunu kolayca görebiliyoruz. Gördüğümüzü her vasıta ve vesileyle ifşa edip, kadının tam saadetinin de sadece İslam’da bulunduğu hakikatiyle global uyanışa hizmet yolundaki himmet ve gayretlere devam ... inşaAllah. Şükrü Bey, kaleminize kuvvet ve sıhhatler diliyorum.

  • Mustafa coban

    4.12.2020 11:12:48

    Feminizmin ne oldugu malum.kadina şiddet bir olay.kimse inkar edemez.kadinin sesinin mekru oldugu ,kadina kuran okumanin dahi ogretimedigi,4 evliligin tartişildigi bir toplumda feminizmi tartişmak abesle iştigaldir.acligi yenmeden dilenmeyi kaldiramazsiniz

  • Osman

    4.12.2020 09:22:21

    Yazı güzel olmuş. Aydınlatıcı. Bozguncu zihniyet herşeyi bozuyor Bizler kadınlara hak ettikleri şekilde yaklaşabilirsek onları kazanabilirsek Başarılı olabiliriz

  • Sezai MUMCU

    4.12.2020 01:33:59

    Gender Mainstreaming' ın Avrupa'daki kendi tanımlarını bire bir tercüme edersek (Gender)Cinsiyet (Main)ana,baş (streaming)akımlaştırma, kadın ve erkek arasındaki eşitliği teşvik etmek için uzun vadeli bir stratejidir. Toplumsal cinsiyetin anaakımlaştırılması, tüm planlama ve karar alma süreçlerinde eşitlik yönlerini en baştan dikkate almak ve bunların uygulanması için sorumluluk almak anlamına gelir. Kadın ve erkeğin kanun önünde eşitliğini mümkün olduğu kadar her alana yayma düşüncesiyle de yetinmeyip zemin hazırlayarak üçüncü bir cinsiyeti de (Sodom ve Gomora ahlakını küllerinden diriltmek) bu özgürlük anlayışına dahil etme fikri de denebilir ki Kıyamet alameti olması gayet makul. Dünya da SON FESADI ÇIKARTA SÜRECİ...

  • İhsan

    4.12.2020 01:26:25

    Bu konunun tüm boyutlarıyla ele alınması, Müslümanların yolunu ışıtacaktır, kadın konusunda.

  • Nurbahar

    4.12.2020 01:13:03

    Meselenin en ilginç yönü de, hem insana, hem tabiata, hem hürriyete ve hem de cumhuriyete yapılan bu kadar kötülüğün günümüzde Amerikalı demokratların şemsiyesi altına toplanmaları olmalı. Cellatlarını besleyen demokratlar..

  • Hayati

    4.12.2020 01:05:35

    Türkiyemizde bazı üniversite ve özel kuruluşlarca bilimsel çalışma olarak projelenen ve batılılarca finansı sağlanan tahribatın nerelere dayandığını güzel izah etmişsiniz.

  • Hüseyin Yılmaz

    4.12.2020 01:04:45

    Allah razı olsun, yahu bu zındıkların tam anlamıyla yapmak istedikleri nedir? Sonucda galiba "kıyametin" bir parçası gibi, kaçınılmaz gibi...

  • Ahmet Danışmaz

    4.12.2020 00:10:10

    Herkesin bir hesabı var. Ancak bunların da üzerinde bir hesap yapan var. Allah cc. bu ifsadcıların hesaplarını boşa çıkaracaktır inş. Selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı