Bu ülke ve bayrak için hayatımı vermeye hazırım, ama Kemalist değilim ve M. Kemal’in siyasî uygulamalarını ve tek adam rejimi sistemini benimsemiyorum ve Halk TV izleyicisiyim. Her türlü tek adam sistemlerinin ülkemiz için zararlı olduğuna inanıyorum. 

Halk TV’de geçen hafta sizin katıldığınız programda sunucu:

Atatürk’ü benimsemeyenler için “hain“ deyimini kullandı. 

Siz de hiçbir şey demediniz. Ben şimdi hain miyim? AKP’lilerden sonra siz de mi başladınız sizin gibi düşünmeyenlere “hain” demeye? 

Çok yazık! Benim ülkem bu kafa ile mi bir Avrupa ülkesi olacak? 28 Şubat’ın antidemokratik uygulamaları ve yanlışlıkları AKP’nin güçlenmesi için kullanıldı. Şimdi de AKP’nin fazla fazla antidemokratik icraatları Kemalizmin güçlenmesinde kullanılıyor. 

Şu anda bulunan tek adam yönetiminden Kemalizmle mi kurtulacağız? 

Kalp cerrahisi teknolojisini 1930’lu yılların tıbbından mı alıyoruz, yoksa çağdaş AB ülkeleri tıbbından mı? Öyle ise, ülkeleri yönetme teknolojisini niçin AB ülkelerinden almıyoruz da 30’lu yılların tek adam sistemlerinden alma izlenimi verir tarzda, o dönemin Yöneticisini (M. Kemal) beğenmeyenlere ‘’hain” damgasını vuruyoruz? 

Kemalistler, tarihî olayları olduğu gibi anlatmıyorlar ya da yanlış biliyorlar veyahut tek adamı ön plana çıkarmak için kullanıyorlar. 

Büyük Millet Meclisi’ni ilk defa Atatürk’ün kurduğunu söylüyorlar. 

Bu doğru değildir. 

Gerçek şu ki:

23 Temmuz 1908 tarihinde anayasal düzene geçildi, 1908 Ağustos ayından itibaren de genel seçimlere gidildi ve çok partili sisteme geçildi.

Osmanlı Sosyalist Partisi, Osmanlı Ahrar (demokrat) Partisi ve Osmanlı İttihat Terakki Partisi olmak üzere üç partinin katılımı ile yapılan seçimlerle ülkenin her tarafından seçilen milletvekilleri ile Meclis-i Mebusan oluşturuldu, padişahın geniş yetkileri böylece minimale indirildi, hatta şimdiki cumhurbaşkanı yetkilerinin belki de onda birine indirildi. 

Anayasal düzene ve çok partili sistem yönetimine geçildi. Padişahlık rejimi, şimdi İngiltere’de bulunan krallık sistemi gibi isimden ibaret hale getirildi, fakat Enver ve Talat Paşalar 1913 Bab-ı Ali baskını ile askerler olarak demokratik sistemde siyasete ağırlık koydular. Ülkeyi savaşa soktular. 

16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgali ve Meclisin kuşatılması üzerine 11 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’daki bu Meclis-i Mebusan lağvedildi, çünkü görev yapamaz hale gelmişti.

12 gün sonra aynı milletvekilleri Ankara’ya gelerek 23 Nisan 1920’de toplandı ve Büyük Millet Meclisi tekrar oluşturuldu.

1923 yılından sonra M. Kemal, elde ettiği ve padişahtan fazla olan yetkilerini kendinde tuttu, halka vermedi.

Ülke içerisinde çıkan olayları da barışçıl yollardan çözmedi ya da çözemedi. 

O zamanın iktidarının operasyonlarıyla onbinlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı katledildi.

Bu nasıl yurtta barış dünyada barış anlayışı?

Eren Bey, ben sizin verdiğiniz demokrasi mücadelenizi takdirle karşılıyorum. Ne var ki CHP’nin içerisinden bazıları 30’lu yılların antidemokratik sistemini savunmaktan kendini kurtaramamış durumdadır. Bu anlayışta olanlar CHP’yi olsa olsa AKP’nin bir başka versiyonu haline getirirler.

Saygılarımla.