Allah insanı mükerrem yaratmış ve her insanın kalbine, kâinat ağacı olabilecek bir sevgi çekirdeği yerleştirmiş.
Gaye-i hayal ve yaşama sevinci bizleri hayata bağlar. İnsanın serencamını, ruhlar âleminden başlayıp ötelere uzayan yolculuğunu hatırlatır.
‘Dünyada bir yolcu gibi yaşamayı’ öğretir. İnsanın ve kâinatın sırlarını öğrenmeye, kâinatı bir sanat eseri olarak yaratan Sanatkârı bulmaya sevk eder.
***
Evet; Allah, her insanın kalbine kâinat ağacı olabilecek bir çekirdek koymuş.
Sonra; ‘Bak ey insan! Bu çekirdekten bir tanesini sana numune olsun diye ağaç yaptım, kâinatı yarattım. İlim ve duâ ile, hikmet ve muhabbet ile sen de kendi çekirdeğini kâinat yapabilirsin. Haydi çalış, yap!’ demiş.
***
Bunu başaranları.. ‘Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım’ buyurduğu Habibini (asm) ve onun arkadaşlarını örnek göstermiş.
İndirdiği kitapta bunun formüllerini ‘apaçık’ yazmış.
Bu kitabı okumakta zorlananlar için her asrı anlayışına uygun açıklamalar yapan, tefsir eden âlimler göndermiş. Bütün çabalar insanın iki dünya mutluluğu için.. Ümit kesmeden, ümitsizliğe düşmeden..
***
Hayat yolu yokuşlar, tökezlemeler ve inişlerle dolu.
Koca bir ömür yaşamış, bir dönem dosdoğru gitmiş, bazen yanılıp tökezlemiş, bazen çıkmaz sokaklara sapmış insanlar, insancıklar..
Bir döneme damgasını vuranlar, olumlu veya olumsuz birer iz bırakıp göçen insanlar...
Bir amacı olmadan, hadiselere göre öteye beriye savrulan hayalsiz, emelsiz, elemli ve ıztıraplı ruhlar.. Ne kendisine ne topluma, ne dünyaya ne ahirete faydalı bir şey yap(a)madan geçip gidenler..
Öte yandan kalbindeki çekirdekten koca kâinat ağacını çıkarmayı başaran muhabbet fedaileri..
***
İnsana değer veren her hizmet, insan merkezli her düşünce saygı ve takdiri hak ediyor.
Çünkü “İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazen bâtıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikati kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor.” (Hakikat Çekirdekleri)
Mükerrem kelimesine lügat; ‘hürmet ve tâzim edilen, ikram olunmuş, muhterem, kerim olan’ manalarını veriyor. Yaratılış itibariyle her insan muhabbet ve ikrama lâyık.
Öyle olmasaydı Allah (cc) yaratır mıydı? Bunca nimetleri ona ikram eder miydi? Habibi (asm) insanlar kurtulsun diye ‘neredeyse kendisini helâk edecek derecede’ çırpınır mıydı?
Ya; bütün insanlara, bir anne şefkatiyle yaklaşan yıldız insanlar!..
“Ya Rab! Benim vücudumu öyle büyüt ki, Cehennemi doldursun da başkasına yer kalmasın.” ne demek?
“Allah bütün insanları Cennete koysa, yalnızca beni Cehenneme koysa, ben buna rıza gösteririm.” diyenler akılsız mı?
“Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.” sözünü kaç babayiğit samimî söyleyebilir?
***
Ön yargılarımızı düşündüm sonra. Ne kadar az değer veriyorduk insana.. ne kadar çabuk vazgeçiyorduk insandan!.. Onların da acıları, sevdaları, imtihanları olduğunu düşünmeden..
Öğrendiğimiz sloganik bir kaç cümlelik yafta ile bu insanları damgalamamız acaba doğru muydu? Adalet-i mahzaya göre, hatası ve sevabı ile değerlendirmemiz gerekmez miydi?
Allah, son nefese kadar tövbe kapısını açık tutup -tabir yerindeyse- insandan umudunu kesmezken; bizler ne kadar da kolay harcıyoruz çevremizdeki insanları.
Halbuki onlar bizim dünyada imtihan arkadaşlarımız, ahirette hakları -almak veya vermek için- muhasebe edileceğimiz muhataplarımız.
***
“Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem.
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem.“