"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Musîbetler ve psikolojik teselli çareleri

Nejat EREN
24 Ağustos 2021, Salı
Asrın manevî sultanı Bediüzzaman, “Dünya manevî bir buhran geçiriyor!” tesbitini yıllar önce yapmıştı. Gafil kafalar ülfet veya başka sebeblerden bunu tam kavrayamadık galiba!

Dünya da, İslâm âlemi de, bu ülke ve insanlar da dehşetli manevî ve maddî musîbetlerle karşı karşıyayız. Tam manasıyla “ahir zaman âlâmetlerinin” dehşetli bir anaforunu yaşıyoruz. Birileri pembe tablolar çizse ve dibe vuran birçok şeye karşı şahlanıştan dem vursa da! Bir yanda bütün ülkeyi saran orman yangınları. Öte yandan sel baskınları. Ve birbiri arkasına gelen bunca belâlar, dünya gündeminin birinci maddesi olan “KORONAVİRÜS” musîbeti!

Esas olan bütün bunların temelinde yatan gerçek sebeb olan; manevî boşluktan bahsedilmemiş olması! İman zafiyetinin insanın, kalp, his, ruh dünyasına verdiği, dehşet, korku, ümitsizlik psikolojisini! Giderecek nedir? Hesap günü olan ahiret inancından bigane kalınması!

Bu inanç zayıflığı, boşluğu ve manevî savrulmaya yıllar önce dikkat çeken Bediüzzaman’a bu topraklarda yaşayanlar olarak bir bakmamız gerekmiyor mu? İmanın bütün şartlarının yanında, “Ahiret inancının”, insan ruhundaki fayda ve hayatî neticelerine dikkat çekiyor Bediüzzaman. Çünkü Âhirete iman, insan hayatı için kaçınılmaz şart, saadet ve kemalinin esasıdır. 

Meselâ: İnsanlığın yarısını teşkil eden çocukların ölüm başta olmak üzere her türlü musîbet, belâlara karşı dayanağı Cennet inancının mânevî kuvvetidir. Ölüme karşı; “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar” anlayışı onların ruhlarındaki hicranı dindirebilir.

İnsanlığın diğer bir yarısını teşkil eden ihtiyarlar, ahiret inancıyla gidecekleri kabre karşı bir tahammül bir teselli bulabilirler. Ahiret inancıyla çocuk hükmündeki çabuk kırılabilen ruh ve mizaçlarında ölüm hakikatine karşı, bâki bir hayat ümidiyle dayanabilirler. Yoksa, bu muhterem ihtiyarların feryatları arşı titretecek, bu dünya onlara zulmetli bir zindan ve azap olacaktır.

Toplumun dinamiği olan gençlerin, galeyanda olan hissiyat, nefis ve hevâlarını tecavüz, zulüm ve tahribatını durduracak yalnız Cehennem fikridir. Cehennem endişesi olmazsa, o sarhoş delikanlılar, zayıf ve âcizlere, dünyayı Cehenneme, insaniyeti bir hayvaniyete çevirir, döndürürler.

İnsan hayatının en merkezi ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir sığınak olan aile hayatıdır. O aile hayatının esası ve saadeti ise; samimî, ciddî, vefadarâne hürmet, hakikî, şefkatli, fedakârâne merhamettir. Bu hakikî hürmet, samimî merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir beraberlik, hadsiz bir zaman, hudutsuz bir hayatta birbiriyle, arkadaşâne bir inanç anlayışı ile olabilir. Hayat arkadaşlığının, “ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî birlikte olma!” fikri çok büyük bir teselli ve nimettir. Böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım” anlayışıyla hayatlarını sürdürebilir. Yoksa, kıcacık bir birliktelikten sonra ebedî bir ayrılığa uğrayan arkadaşlık, esassızdır, hayvanlara bile yakışmayan bir hürmetsizliktir.

Bütün bunlardan çıkan netice: İnsanlığın saadeti için çalışan, sosyologlar, ahlâk bilimcileri, toplum bilimcileri, siyasetçiler, şu ana kadar bu boşluğu dolduramamış, bu derin yaraları tedavi edememişlerdir ve edemeyeceklerdir.

İnsanlık ve Müslümanlar için en birinci çare ve çözüm; bütün zamanlara hükmeden Kur’ân’ın emirlerine ve kanunlarına uymaktır.

İkinci çare ve çözüm ise: 

Bütün musîbet, belâ, problem ve dertlere karşı çare üreten ve çözüm getiren ve bunu gerçekleştiren on dört asırdır aralıksız olarak bütün ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve hakikat dairesinde hükmeden, terbiye eden, idare eden mânevî Sultan-ı Zîşan ve rehber Hz. Muhammeddir. (asm).

Akıl için yol birdir. Çare, ister istemez, asırların ve zamanların hâkimi olan İlâhî kanunlara uymaktır. Bunun da yolu, şahsî duâlar, niyaz, toplu nedamet, kadere teslim, tevekkülün yanında hem fıtrî hem de kelâmî şeriata uyarak musîbetlerden kurtulabileceğimizi unutmayalım. Bu inanç ve teslimiyetle yaşamak bir huzur ve çıkar yoldur inancındayım.

Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval (geçici) ve tahribatları içinde ve bu boşluk nihayetsiz fezada her şeyle alâkadar olan insan için hakikî teselliyi ve istinad ve istimdad (dayanak ve kurtuluş) noktalarını yalnız Kur’ân veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç bu zamanda, bu asırda en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi ispat eden, gösteren Risale-i Nur’dur. Çünkü zulümat ve evhamın (vehimlerin) menbaı (kaynağı) olan tabiatı, o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş. (Kastamonu Lâhikası, 128) 

Okunma Sayısı: 1930
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Halil İbrahim Karahan

    24.8.2021 02:53:13

    Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı