"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Klâsik tarikatlerden cemaatçiliğe…

Şükrü BULUT
13 Kasım 2020, Cuma
Cemiyet ve cemaat kelimelerinin, bizdeki demokrasi karşıtlarının entrika ve müdahalelerine göre mana kazandıklarını söyleyebilir miyiz?

Osmanlı Demokrasisinin kısmen devam ettiği ve kamuoyunun İslâmiyet lehinde göründüğü dönemlerde Bediüzzaman, cemiyet ile cemaat kelimelerini müteradif anlamda kullanırken, millî ve ahlâkî menfaatler etrafındaki her cemiyete davet üzerine iştirak etmiş. Milletin faydasına, dâvetli olduğu her sosyal harekete dahil olmaktan geri durmamış. Sonradan Yeşilay ismini alan Hilâl-ı Ahdar Cemiyeti’nin kuruluşunda bulundukları gibi… Ne zaman ki Yeni Türkiye’yi kuranların bir kısmı, mason ve komünistlerle iş birliğine giderek İslâmiyet’i bu vatandan entrikalarla silmeye kalkışmışlarsa, Bediüzzaman da “mücahede usûlünde” büyük bir değişiklik yaparak, düşmanlarının stratejilerini berhava edecek yeni bir yol takip etmişlerdir. Karşıtlarının Müslümanları tuzağa düşürmek üzere peyderpey hazırladıkları kanunlarla, onları hayattan tamamen sileceklerini düşündükleri bir zamanda Said Nursî, zindanları mesken tutarak hürriyet ve İslâmiyet’in karşı atağını başlatacaktı. Demokrasi ve hürriyet düşmanlarının, mütemadiyen cemiyetçilikle suçladıkları bir mahkemede, kendisinin tarif ettiği cemiyetçiliğe de sahip çıkacaktı.

“Evet, biz bir cemiyetiz. Ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz elli milyon dahil mensupları var. Ve her gün beş defa namazla o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar. (İnnemel mu’minune ihvetun) kudsî programıyla birbirinin yardımına, duâlarıyla ve mânevî kazançlarıyla koşuyorlar. İşte biz bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız. Ve hususî vazifemiz de, Kur’ân’ın imanî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferitten kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ithamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve mânâsız gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.” (Şuâlar, s. 331)

Demokrasinin işlemediği ve kanun hâkimiyetinin olmadığı devlette, cemiyetin siyasî iradenin aleti olma mecburiyeti vardır. Ve bilhassa komita istibdadına dayanan idareler, birçok hedefe bu sivil yapılarla yürürler. Yalancı efkâr-ı ammelerini onların yardımlarıyla oluştururlar. Ve bu tür cemiyetleri “mahrumiyet ile ihya” med-cezirleri arasında oyuncak haline getirirler. Dinî cemaatlerin müstebit idarelerin yanlışlarından veya şerlerinden dindarların emin olmalarının bir yolu da; teşkilâtçılıktan, cemiyetçilikten komita halinde hareketten uzak durup, yalnızca “şeffaf cemaati kimlikleriyle” hayatta misyonlarını açıkça tebliğ etmekten geçiyor, kanaatindeyiz.

Kemalistlerin, mason ve komünistlerin teşvikiyle mücahedesi boyunca Said Nursî’yi “cemiyetçilik” ile suçlamalarının arkasındaki tuzak, yalnızca Bediüzzaman’a kurulmamıştı. Bu hileli metodun 1909’daki 31 Mart hadisesiyle başladığını ve günümüzde aynen devam etmekte olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu tuzaklara rağmen, dinî cemaatlerimizin klâsik metodlarla aynı yanlışlarla devam etmeleri, bütün Âlem-i İslâm’a büyük zararlar getiriyor. 

Üstadın Afyon Mahkemesi Müdafaası’ndan aldığımız şu satırlar, demokrasi ve İslâm düşmanlarının neyin peşinde olduklarını gösteriyor, zannındayız:

“….yani bir buçuk ay hapis kaldıkları ve on sene sonra Denizli Mahkemesi yine dokuz ay cemiyetçilik ve tarikatçılık gibi birkaç bahane ile yirmi senelik bütün mektubat (mektuplar) ve telifatlarını (yayınlarını) inceden inceye tetkikle beraber, Ankara’nın Ağır Ceza Mahkemesi’ne beş sandık kitapları gönderdikleri ve iki sene o kitaplar ve mektuplar Ankara ve Denizli Mahkemeleri’nde tetkikten geçtikleri halde, o mahkemeler ittifakla cemiyetçilik, tarikatçılık ve sair bahaneler cihetinde beraat kararı verip o kitap ve mektupları aynen sahiplerine iade ve Said’i arkadaşlarıyla beraber beraat ettirdikleri halde, bir siyasî cemiyetçi nazarıyla ve entrikacı bir adam tarzında onu itham etmek ve adliye memurlarını onun aleyhinde tarikat noktasında sevk etmek ne kadar kanunsuz olduğunu, insaniyeti sukut (susmak, kaybolmak veya düşmek) etmeyen bilir.” (Şuâlar, s. 325)

Dinî Cemaat kimliği, tarikatları da içine alıyor. Eski yapılarıyla ve şahs-ı maneviye bürünmeden hareket eden tarikatların, yukarda bahsettiğimiz tuzaklardan kurtulamadıklarını, yakın zamanlardaki elim hadiseler ortaya koyuyor. Siyasî iradelere yaslanarak posta oturma gayreti içinde olanların hem cemaatlerine ve hem de İslâm’a faydalı olamadıklarını, pasif bir tevakkuf içinde tekyelerine hapsedildikleri gözümüzün önünde iken, eski tarikat geleneğini zamanımızda müdafaa etmenin yararlı olmadığını düşünüyoruz.

“Saniyen: Risale-i Nur’un yüz otuz parçaları meydandadır. İçinde imanî hakikatlerden başka bir hedef, bir maksad-ı dünyevî olmadığını anlayan Eskişehir Mahkemesi, yalnız bir iki Risaleden başka ilişmemesi ve Denizli Mahkemesi hiçbirine ilişmemesi ve koca Kastamonu zabıtasının (polisinin) sekiz sene zarfında daimî tarassutla (takip, gözlem) beraber iki hizmetçimden ve yalnız üç adamdan başka bahane ile müttehem (suçlanmış) hiçbir kimseyi bulmaması kat’î bir hüccettir (delil) ki, Risale-i Nur şakirtleri hiçbir vecihle siyasî cemiyet değiller. Eğer iddianamedeki cemiyetten maksadı, imanî ve uhrevî bir cemaat ise, ona cevaben deriz ki: Eğer darülfünun (üniversiteliler) talebelerine ve her nevi esnafa birer cemiyet namı verilse, bize de o neviden bir cemiyet namı verilebilir.”

Müstebit idareler veya cereyanlar dinî cemaatleri dünyevî işler, faydalar ve siyasî menfaatlerle ilişkilendirme peşindeler. Bunun için bazen “cemaat” mefhumunu da ittiham edebilirler. İşte yukardaki cümleler bu ithamları kökten çürütüyor. Bu itham ve yanlış anlamanın yalnızca Türkiye’mizde değil, global bir telâkki olduğunu düşünerek, dine ve ahlâka hizmet edenlerin cemiyetçilik ve teşkilâtçılıktan “Cemaat olmaya” dönme zamanının her yerde geldiğini düşünüyoruz. Yukardaki iktibasta geçen “tarikat- tarikatçılık” ile anlatılan manaları, başka iktibaslarla birlikte bir başka yazımızda, inşaallah ele alacağız.

Okunma Sayısı: 2546
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hıdır Yıldırım

    14.11.2020 01:48:24

    Demokrasi ve Islam düşmanları her dönem farklı metodlarla ehl-ı İmana saldırıp, zarar vermişlerdir. "Maksat üzüm yemek deği Bağcıyı dövmek. Ehl-I iman bu münafık gizli komitelere karşı ancak ter u taze iman esasları ile Mukabele edebilir. Makaleniz çok mükemmel olmuş. Sizleti tebrik ediyoruz. Kaleminize sağlık.

  • Abdullah

    14.11.2020 00:37:43

    Zamanın cemaat zamanı olduğunu, şahıs arkasında durarak ilerleme arzusunun, ilerleme değil geriye hatta sükuta, inkıraza götürdüğünü hadiseler söylüyor, gösteriyor. Kör olmayanlar bunu anlayacak, sağır olmayanlar bunu işitecek. Zira kader fetvasını dem ve damarlara vurdurarak gösteriyor. Bundan sonrasında hadiseleri görüp okuyamayanlar, temerrüt edenlere çare yoktur. Nur talebeleri olan bizler belki biraz sesimizi soluğumuzu daha ziyade ortaya koyarsak, ülfet perdelerini yırtmak hususunda zaman kazanırız. Tabi her meselede olduğu gibi olayın kader ve hikmet cihetlerini gözardı etmemekte fayda var. Belki fıtratımızda cilt gibi kemiğe yapışan huyumuz olan “kervanın yolda düzelmesi” sözkonusuydu. Belki böyle olursa sağlam bir zemine oturur cemaatlerimiz bilcümle milletimiz olan müslümanlar.

  • Osman

    13.11.2020 21:28:20

    Üstad hazretleri ne kadar açık bir şekilde anlatıyor. Cemaat ve amaçlarını. Anlamayacak ne var. Bunlar yapılmadığı için hep hüsran oluyor. Karışık eller çok. Şeffaf lık demokrasi ve netlik lazım. Üstadımız gibi.

  • Şevket PAksoy

    13.11.2020 16:44:20

    Abduurahman rumuzu ile yazan kardeşimiz hata ediyor. Cemaat ve tarikatler STK değildir.

  • Şevket PAksoy

    13.11.2020 16:39:26

    Tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuş. Yüreğinize sağlık. Nur camiasının bir cemiyetçilik hareketi olmadığı mukaddes bir cemaat olduğu bedahetle izah edilmiş.. Selam ve dua ile...

  • Abdurrahman

    13.11.2020 14:59:33

    Cemaat,tarikat, cemiyet toplumların vazgeçilmez STK larıdır. Kendi içlerinde demokrasiyi hazm edip pratiğe geçrimedikleri zaman, yani şahsı manevi hakim olmadan bulundukları yerlerdeki hakim sınıf veya muhalifet tarafından bir şekilde kullanılacaklardır. Farkında olarak veya olmayarak ancak bunu başarı olarak kabul edeceklerdir.

  • Selim

    13.11.2020 12:20:23

    Dinsizlerin hücumu bütün dindarlara.Hem de ayırım yapmıyorlar. Gü zel tesbitler.

  • Hayati

    13.11.2020 12:10:52

    Çok önemli bir konu. Tarikatlarımızın Said Nursi hazretlerini dinleyerek, bir an önce bu tuzaklardan kurtulması lazım. Çünkü tarikat da bir parçamızdır.

  • Hüseyin

    13.11.2020 09:34:35

    cemaatler ve tarikatlar ; büyük bir cemiyetin duygu evrenine bağlı alt şubeleri olarak, ortak düsturlar çerçevesinde hareket ederlerse mana ve ehemmiyet taşırlar. zamana zemine ve çıkarlara göre değil, Kurani hakikatler esas alınarak uyumu,normu,ve hukuku referans almalılar.. Cemiyete menfi manada tesir eden güçlerle fiziki ve moral bağlarını koparmalı,imani ve insani düsturlarla,  hak ve hukuk penceresinden olay ve olguları düşünmeli, hayata öyle bakmalı.. Cemaatler sorumluluk şuuruyla ,müsbet icraatlerle, cemiyetin maddi, ahlaki ve manevi dünyasına anlam katmalı, katkı sunmalıdır.

  • sefer hoca

    13.11.2020 09:27:38

    Camaatler ve tarikatlar holdingleştikçe dejenere olup dine ve dindarlara zarar verecek hale gelirler.Derin mahfiller elinde esir ve kukla olurlar.Maalesef... Önemli bir noktaya temas ettiniz.Kaleminize sağlık

  • Niyazi N.

    13.11.2020 08:21:00

    Günümüzde tarikatların ve dinî cemaatlerin pek çoğu, vakıf veya dernek yapılanmalarıyla dünyevi maksat ve faydalara meftun hale gelmiş ve siyaseten pek kullanışlı durumlara düşmüş vaziyetteler. Bunda, insanların kahır ekseriyetinde olduğu gibi dinî oluşum mensuplarında iyice var ve yerleşik olan “biat etme, tebaa olma ve tam yönetilme” arzu ve anlayışı büyük rol oynuyor. Hürriyet, adalet ve meşveret hakikat ve prensipleri şuur ve kültürüyle (belki küçük yaşlardan itibaren) insanlarımızı yetiştirmekten başka çare görünmemekte.

  • Sezai MUMCU

    13.11.2020 06:13:54

    1)Mükemmel derecede terkip, tanzim edilmis makalenizin hedefi Risale-i Nur Külliyati'nin Kur'an‘in Yolu böyle takip edilir diye tefsir ettigi hakikatler manzumesinin ne kadar kolay ve cagin gereklerine uygun uygulanabildigini hangi tehlikelerin önlenmis olacagini ve hangi müsbet neticeleri verecegini gayet mükemmel arzetmissiniz, Masaallah, Barekallah... Bu gayretinizin tedai ettigi mevzular coktur tafsilen dört paragrafta bahsedecegim.

  • Sezai MUMCU

    13.11.2020 06:13:34

    2) Keza, Allah indinde bir Din vardir; o da Islam Dinidir. Bu Dinin de Istikametten sasirtmayan Orta Yolu (Sirat-i Müstakim) Hz. Muhammed ASM tarafindan Sünnet-i Seniyye vasitasiyla en dogru en isabetli uygulamasi insanlarin dogru yolda istikamette kalmalari icin tam teferruatlariyla kemale erdirildigi Risale-i Nur Külliyati tarafindan kesin delilleriyle isbat edilmistir.

  • Sezai MUMCU

    13.11.2020 06:13:16

    3)Iste bu kudsî davada yanlis yollar korku, zulm, hipnoz ve cerbeze ile tuzaklanmistir. O tuzaklara artik eski metodlarla mukavemet göstermek mümkün olmuyor. Eskiden Cehennem Azabini hatirlatmak korku olarak yetebiliyordu, simdi Din düsmanlari korkuyu ve zulmü korkunun olmamasi gereken mecralarda daha etkili; örnegin terör ile kullanarak güya varolus alternatifi üretiyorlar. Bu müflis projeyi insanlara ifsa ederek bilakis dogru yolu gösterebilmenin yol haritalari, receteleri, dermanlari Risale-i Nur Külliyatinin eczalarindadir.

  • Sezai MUMCU

    13.11.2020 06:13:00

    4) Özetle: En gür seda Islam, Kur’an ve Sünnet-i Seniyye namina Allah’a kulluk ederek selamete ermenin yegane istikametli yolunu gösterme davasinda dellallik yapan Risale-i Nur Külliyati’nin bütün dinlerin ve milletlerin iltica edebilecegi Hisn-i Haseni (En emin en güvenli Kal’asi) oldugunu etkin bir sekilde duyurmali isbatlarini arzetmeliyiz.

  • Sezai MUMCU

    13.11.2020 06:12:35

    5) Bugün Anadolu Müslümanlarin, Yahudilerin, Hristiyanlarin birlikte yasadiklari en güvenli toprak parcasidir. Örnegin Ermenilerin bile en güvenli yasayip istikbalde de en güvenebilecekleri cografya yine Anadoludur ve bunu biz Risale-i Nur Külliyatinin müjdeleriyle burada bildirebiliriz.

  • Hüseyin

    13.11.2020 05:42:40

    cemaatler ve tarikatlar ; büyük bir cemiyetin duygu evrenine bağlı alt şubeleri olarak, ortak düsturlar çerçevesinde hareket ederlerse mana ve ehemmiyet taşırlar. zamana zemine ve çıkarlara göre değil, Kurani hakikatler esas alınarak uyumu,normu,ve hukuku referans almalılar.. Cemiyete menfi manada tesir eden güçlerle fiziki ve moral bağlarını koparmalı,imani ve insani düsturlarla,  hak ve hukuk penceresinden olay ve olguları düşünmeli, hayata öyle bakmalı.. Cemaatler sorumluluk şuuruyla ,müsbet icraatlerle, cemiyetin maddi, ahlaki ve manevi dünyasına anlam katmalı, katkı sunmalıdır.

  • Eddai

    13.11.2020 02:48:36

    Zaman sahsi manevi zamani. Zamanin sartlarini yazilarinizdan istifade ederek okuyoruz, Allah razi olsun. Isaret ettiginiz gibi Sualar, s.331'de Üstad Bediüzzaman hz.'leri sahsimaneviyenin nasil bir cemiyet ve cemaat oldugna aciklik getirmis. Kur'an'i Kerimden teressuh etmis olan Risale-i Nur'larin ahirzaman Programi oldugunu okuyanlar idrak etmislerdir. Ehli Sünnet vel cemaat dairesindeki cesitli islami kuruluslarin mensubu oldu sahsimaneviyei tanimalarini ve ahirzaman programi olan Risale-i Nur'lardan istifade etmelerini temenni ediyoruz.

  • Bülent Derviş

    13.11.2020 01:00:35

    Zaman Cemaat zamanı oldugu gibi,demokrasi de zamanı.

  • Şahin

    13.11.2020 00:49:29

    Risale-i Nur'un hakiki şakirdleri ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve avamın nazarında birinci derece ve hakikat nazarında, imana nisbeten ancak onuncu derecede bulunan siyaset-i İslâmiye ve hayat-ı içtimaiye-i ümmete dair hizmeti, kâinatta en büyük mes'ele ve vazife ve hizmet olan hakaik-i imaniyenin çalışmasına asla tercih etmezler ve “bize kâinatın en büyük mes'elesi olan iman hizmeti yeter" derler. Vesselam

  • İhsan

    13.11.2020 00:12:10

    Eski hal muhal. Yeni halde cemaatleşmekten başka çare yok. Peygamberimiz de bunu emrediyor, zaten.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı