"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tesbihatta geçen “Minşerrin nisa” ifadesi

Süleyman KÖSMENE
26 Şubat 2019, Salı 00:19
Ankara’dan Fatih Akar: “Bir sohbette tesbihattaki min şerrin nisa, min fitnetin-nisa, minbelâi’n-nisa gibi üç tabirle Allah’a sığınılmasının hikmeti üzerinde duruldu. Bir hoca bunun İsrailiyattan olduğunu, kadını ötekileştirdiğini iddia etti. Bunun yerine “şerrinnas” olmalıydı dedi. Bu iddiaya karşı ne cevap verilebilir?”

DİL VE AKIL MAKSADINI AŞMAMALI   

Biz aklımızla her hikmeti düşünebildiğimizi sanırız. Oysa vahyin duruşuna aklımız çoğu zaman kifayet etmez. Böyle durumlarda dilimizi tutma edebini gösterebilirsek kazanırız. Yoksa dilimiz başımıza çok iş açar.

Miraçta Cenab-ı Allah’ın selamını Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) “Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin” ibaresiyle almıştı. Rivayet olunur ki, Hallac-ı Mansur, “Eğer bir gün Hz. Muhammed (asm) ile görüşmem nasip olsaydı, O’na: “Mi’rac gecesinde Allah’ın selamını niçin yalnız kendi ümmetin üzerine aldın? Diğer bütün kâfirler için de alsaydın her halde onlara da merhamet esirgenmezdi derdim.” Dedi. Bunun üzerine Rasulullah’ın (asm) ruhaniyatı tezahür ederek: “Benim Allah’ın iradesinden başka bir şey istememin imkânı var mıydı?” deyince, Mansur niyaz edip özür diledi ise de kabul edilmedi, başını feda ederek sulh olunacağı kendisine söylendi.

O andan itibaren Hallac’ın sanki dili tutuldu. “Enel-hak!” demeye başladı. Bu sözü Allah’ta eriyip yok olma manasında kendine meslek edindi. Ömrü enelhak demekle geçti. Bu yüzden zindana atıldı. Şirkle, zındıklıkla itham edildi. Zindanda dediler ki: “Ben Allah’ın kuluyum de, kurtul!” O: “Ya ben ne diyorum?” dedi ve “enelhak” demeye devam etti. Nihayet idam edildi.

TESBİHATTA SIĞINMA BÖLÜMÜ   

Üstad hazretlerinin tesbihatta kadın şerrinden, kadın fitnesinden ve kadın belâsından Allah’a sığınması ne İsrailiyattandır, ne de kadını ötekileştiriyor. Ayrıca nas’ın şerrinden Allah’a sığınılmıyor da değil!

Tesbihatın sığınma bölümünde önce bütün çeşitleriyle ateşten, nardan, Cehennemden; Ardından dinî ve dünyevî fitnelerden, âhir zaman fitnesinden, Mesih ve deccal fitnesinden, dalaletlerden, bidatlardan, belâlardan, nefs-i emare fitnesinden ve bütün fir’avnî nefs-i emmarelerin ortak şerrinden Allah’ı sığınıldıktan sonra kadın şerrinden, kadın fitnesinden ve kadın belâsından Allah’a sığınılıyor.

Şerrinden Allah’a sığınılan zevata sadece insanlar değil, cinler de dâhil edilmiştir: “Min şürûrin-nüfûs-i emmaretil-fir’avniyye” (Fir’avunlaşarak bir şahs-ı mânevî meydana getiren bütün nefs-i emarelerin ortak şerrinden Allah’a sığınırım.)

Bunun içine girmeyen nefs-i emmare yoktur.

Öte yandan Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (asm) kadına karşı ümmeti uyarmıyor mu?

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının ziynetleridir…”1

“Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.”2

KADININ DA ŞİKÂYETÇİ OLDUĞU FİTNELER VAR 

Arında, namusunda, hayâsında, iffetinde, terbiyesinde, işinde, aşında olan kadın elbette başlar üstündedir. Böyle kadınlar anadırlar, bacıdırlar, kardeştirler, insanlığın harcının

hamurudurlar, mayasıdırlar, değeridirler. Böyle kadınlara Peygamber Efendimiz, “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Buyurmuştur.

Böyle nezih kadınlara söz yoktur.

Ancak, bir şahs-ı mânevî meydana getirip Fir’avunlaşan bütün nefs-i emarelerin ortak aklı olan zındıka komiteleri, maalesef, bu ahir zamanda fitne ve fesadında kadının duygularını ve kadının güzellik değerlerini kullanmıştır. Yüz yıldır moda denen sihirli rezillik, çağdaşlık denen büyülü zehir maalesef kadın üzerinde dönüyor. Peygamber Efendimiz’in (asm) işaret buyurduğu “giyinmiş çıplaklığın”3 edep ve iffet değerlerine tercih edildiği bir çağda yaşıyoruz. Sosyolojinin tespitidir ki kadını bozdun mu aile bozuluyor. Aileyi bozdun mu toplum bozuluyor. Kadının iffetsizliğinden, şerrinden, fitnesinden, belâsından sadece erkek değil, kadın da şikâyetçidir.

Dolayısıyla bu metin bir ötekileştirme metni değil, muktezay-ı hale tam mutabık bir dua metnidir.

Dipnotlar: 

1- Âl-i İmran Suresi: 14

 2- Buhârî Nikâh 17; Müslim Zikir 97 98. Ayrıca bk. Tirmizî Edeb 31; İbni Mâce Fiten 31

 3 -Müslim, Cennet 53, (2857), 52, (2128)

Okunma Sayısı: 13328
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. AYDIN

    26.2.2019 20:13:27

    Üstad Hazretleri de Karadağ'dan dönerken yolun kenarında rakı içen iki kişiye selam vermiş, Mehmet Feyzi Efendi, bunu çok yadırgamıştı. Ama 15 adım ilerlediklerine arkalarındaki ayak sesiyle geri döndüler. O iki ayyaş, ellerinde rakı şişeleriyle koşarak geldiler, şişeleri kırıp bir daha içmeyeceklerine yemin ettiler. Demek Üstad onlara selâm vermekle selametleri için dua etmiş oldu ve bu dua anında kabul oldu. Demek murad-ı İlahi ona bildirilirdi. O da selam verdi. İşte bu inceliğe dikkat etmeyenlertd düz mantıkla gidenler, Kutb-u Azamın tasarruf yetkisini veya peygamberlerin şefaatini şirk gibi gördüler.

  • A. AYDIN

    26.2.2019 19:37:09

    Burada delil, müddeâ gibi hafî olduğundan bir iki parantez açmak galiba faydalı olacak: BİRİNCİSİ: Manevî sarhoşluk içinde şatahat kabilinden Hallac-ı Mansur'un söylediği bu söze mukabil verilen ceza ağır değil mi? "Avam için hasene olan şeyler, havas için seyyiedir" derler. Mesela, ahiretini düşünüp kendini kurtarmak için ibadete çekilmek hasenedir, teşvik edilmiştir. Ama Üstad Hz. bunu ne zaman yapsa adeta büyük bir günah işlemiş gibi şefkat tokadı yemiştir. Önceleri kendisi bile buna hayret etmiştir. O halde ehass-ı havastan Hallacı Mansur'un, Allah ve Rasulünden daha ileri bir şefkat önermesi, onun makamında bulunan biri için bir nevi haddi aşma olmuştur ki, şefkat tokadını değil, kendini kurban etmesini gerektirmiştir. Zahiri şeriatla mükellef olan kadı ise ondaki "bazı sekir halinin ömür boyu devam edebileceğini" hesap etmemiştir.

  • Ali Tam

    26.2.2019 12:57:01

    Ahirzamanin bugünlerinde kadindan kaynaklanan sade ceza huku cercevesinde isbat edilen suclara bakarsak, hangi serrler, belalar, fitneler var bir bakilsin. Bu suclar Ahirzaman kadinlarinin suc buzdagindan görünen kismi. insan olma hasebiyle kadin erkek farketmeksizin her türlü serri, belayi ve fitneyi isleme potansiyaline sahiptir, bu üc ana menfiyatttan istiaze edilmesi gayet makul ve gayet elzemdir. Her muterizin itirazina ehemmiyet verilmez.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı