Ekonomik ve siyasî sıkıntıları aşmanın yollarından biri de Avrupa Birliği üyesi ülkelerin seviyesine çıkmakla olur.
Türkiye’yi idare edenler de bunun farkında, ancak AB üyesi olmanın şartları nedense bazılarının işine gelmiyor. Açıklık, şeffaflık ve işlerin ehline havale edilmesi AB şartları arasında yer alır. Bu şartlara uyulduğunda bazı idarecilerin menfaatleri sınırlanmış olacağından başka bahaneler ileri sürerek “AB aleyhtarlığı” yapmayı tercih ederler.
Elbette AB üyesi ülkelerde de haksızlıklar, hukuksuzluklar va adaletsizler vardır ve olması da mümkündür. Ancak bu hukuksuzlukları savunanlar çok değil ve sivil toplumun itirazları dikkate alınarak genellikle ‘doğru’lar yapılmaya çalışılır.
Bazı siyasetçiler ve STK temsilcileri, AB üyesi ülkelerdeki bazı ‘fenalık’ları misal vererek toptan bir bakış açısıyla AB aleyhtarlığı yapmayı tercih ediyor. İdareciler bu yolu tercih edince vatandaş da zamanla AB üyeliğinin muhtemel faydalarını görmezden geliyor. Her defasında hatırlatıldığı üzere Türkiye’nin AB üyesi olması ya da üye olabilecek seviyede işlerini düzeltmesi hem milletin hem de memleketin menfaatinedir. Keşke AB üyesi olmadan da işler düzeltilebilse, ama dünyanın gidişi ve şartları gereği bu pek mümkün görünmüyor. Yani, “Ankara Kriterleri”nde ısrar edildikçe; hak, hukuk ve adalet yolu açılmış olmuyor.
24-25 Haziran’da düzenlenen AB Liderler Zirvesi’nin sonuçlarıyla ilgili Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen oturumda milletvekillerine hitap eden Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, ‘hukukun üstünlüğü’ hatırlatması yapmış.
Zirve toplantısında Kovid-19, göçün dış ilişkiler boyutu, ekonomik iyileşme ve temel haklar ile hukukun üstünlüğü konularının ele alındığını söyleyen AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Birliğin Türkiye’ye yönelik politikasını yüz yüze, orantılı ve geri çevrilebilir biçimde ilişki kurmak üzerine inşa etmeye devam edeceğini hatırlatmış. (aa, 6 Temmuz 2021)
AB ile yapılan hemen her görüşmede “temel haklar ile hukukun üstünlüğü konularının” gündeme gelmiş olması acaba tesadüf müdür? AB idarecileri hatırlatmamış olsa bile ülkemizin bu hususlarda sıkıntıları olduğu inkâr edilebilir mi? “Hayır; hukuk, adalet ve
insan hakları konusunda AB bize bir şey diyemez” demek kulağa hoş gelse bile “Türkiye ve dünya gerçekleri” ile örtüşür mü? Hemen her gün hukuk konusundaki sıkıntıların konu edildiği haberleri görmüyor ve duymuyor muyuz? Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı ve uygulanmaması için çareler arandığı inkâr edilebilir mi? Peki, hukuk âdil bir şekilde işlemediği müddetçe, “Bize Kopenhag Kriterleri lâzım değil. Biz Ankara Kriterleri ile yola devam ederiz” demek millet menfaatine neticeler verir mi?
AB hatırlatmış olmasa bile ülkemizin “temel haklar ile hukukun üstünlüğü konularında” yapacak çok işimiz olduğu belli. Ülkemizin kalıcı gündemlerinden biri de bunlar olmalı. Çözüm buluncaya kadar...